30 Nisan 2011 Cumartesi

2 Aylık NE'den Haberler...


Sanki iki çocuğumun arasında 10 yaş varmış gibi, 2 aylıkken ne yapardı, 4 ayda ne olurdu, hiç hatırlamıyorum. Yaşadıkça aaa, böyleydi galiba diyorum.

Hanım dudu, nesleri iyi takip eder oldu. Uykuları azaldı, uyanık vakti arttı. Gülümsemeleri refleksten çıktı bilinçlendi. Abisinin varlığından pek hoşlanıyor.
Abisi sabahları emme ağlamasını, beni istiyor diye yorumlayıp koşuyor yanına. Dur kahvaltısını etsin diyorum. NE'nin de karnı doyunca bir sabah muhabbetleri oluyor ki tadından yenmez. UE'nin NE'ye çemkirmeleri oldukça azaldı, ama kardeş kıskançlığı nedeniyle bize çektirmesinde değişen birşey yok.

H. Dedesi öğleden sonraları UE'yi alıp parklara bahçelere sonra da eve böbannesine götürüyor. Kalıyorum öğleden sonraları tek çocuklu. UE'nin 2 aylı kzamanları ev üstüme basardı. Şimdi UE gidip de tempo düşüp, sessizlik başlayınca ne kolaymış tek çocuk diyorum. Duyun beni tek çocuk anneleri. Ne demek istediğimi anlamayacaksınız ama olsun;)

NE 2 gündür, içinden süt çıkmayan bişi emmek istiyor. Emzirme talebimi geri çeviriyor. Elini emmeye başlıyor. Emzik de almıyor. El emme işinin tehlikeli olduğunu biliyorum. Bakalım nasıl alıştıracağız emziğe.

Bugün hem abisinin hem NE'nin doktor kontrolü vardı. Saat konusunda bir anlaşmazlık olmuş. Kaçırdık. Haftaya randevu aldık. Gelişim nasıl haftaya öğreneceğiz. Ben Arçelik çocuk tartısından takipteyim gerçi;)

28 Nisan 2011 Perşembe

Oyuncak Tanıtım.


UE'nin bir oda dolusu oyuncağı var. Ve bu oyuncaklardan çok azını biz aldık. Geri kalanı hediye. Az oyuncak alınca, oyuncakçıda pek vakit geçirmedik bugüne dek. Dolayısıyla oyuncak detaylarını da bilmiyorum, gelen bazı oyuncaklara azım açık kalıyor neler de yapmışlar diye. Yiğit Abisi UE'ye çok güzel bir oyuncak getirdi. Tamirat ve matkap delisi UE'ye bir vaha. İlk gece oyuncağa pek pas vermez gibi yapsa da şimdi benden ayrılıp kendi kendine vakit geçirdiği nadir anlarını oyuncakla paylaşıyor. Matkap iki yönlü çalışıp vidaları monte ve demonte edebiliyor. Motorsikleti dağıtıp toplayabiliyor. Benim gibi bu oyuncaktan bihaber anneler varsa, öneririm.

26 Nisan 2011 Salı

Yap bir az şekerli...


Keyfim paşada yok canım:)) Başbakanın çılgın projesi 2 çocuk yapmak olmalı diye düşündüğümü mü sanıyorsunuz yoksa;) Gelsin kahveler gitsin çaylar...

25 Nisan 2011 Pazartesi

2 çocukla 1 başına günler...

Kırk çıktı, anneanne ve dede, kırk küp kırkının da kulbu kırık küp dediler ve kardeşimin evine geçtiler. İlk hafta, tüm gün/yarım gün derken desteklerini yoğun biçimde verdiler. Kademeli geçişin ilk etabı oldu bu. İkinci hafta da biz teyzeye gidip destek aldık. Ve bugün itibariyle evlerine geçtiler. 8 aylık Ankara yaşamları sonrası biraz soluk almaca biraz evlerini toparlamaca için onlara vakit tanıyoruz. Sonrasında biz yanlarında alacağız soluğu. Ve dönüşte de bir bakıcı ile anlaşmamız şart. Çünkü 2 çocukla yaşam hiç kolay değil ki bu iki çocuk arası yaş farkı 2 yaş 4 aysa işler pek fena.

Neyse ki NE, hastanedeki çıldırtıcı hallerinden oldukça uzak. Sabahları uyuyarak, annenin UE'ye kahvaltı ettirmesine olanak tanıyor. UE'nin kahvaltısı deveye hendek atlatmaktan zor. Kahvaltı faslı bitip NE uyanınca UE'nin NE'yi sevicem fasıllarına geçiyoruz. Ki bu evre gerçekten kardeşini sevme üzerine kurulu. Bir müddet sonra NE'yi koltukta bakınmaya bırakıp, UE ile oyunlara geçiyoruz. Türlü türlü oyun uydurarak, araya çay keyifleri sıkıştırarak öğleni ediyoruz. Öğle faslında kritik nokta yemeklerin akşamdan hazır edilmesi. Ki emzirme faasıllarında UE'ye hiç güven olmaz, ocakta yemek bırakılması söz konusu bile olamaz. Yersin yemezsin kısmı sürerken NE'nin de en deli zamanları başlıyor. Bir NE'ye koş, bir UE'nin ağzına yemek ver, bir biraz daha yemesini sağlayacak oyun bul. Annenin enerjisi tükenmeye başlar. Yemekten sonra ilk hafta UE de uyuyordu, 1-2 saat nefes alma şansım oluyordu. Ama 2. hafta (yani geçen hafta) ben uyumayacağımlar başladı. Uyutmak için türlü numaralar sırasında anne bazen yemek yemeğe vakit de bulamamasıyla 2 çocuk cinleri etrafa toplandı. UE uyuyamadıkça, türlü çılgınlıklar huysuzluklar geliştirmeye başladı. Bazen akşamüstü sızdı kaldı. Ki anne buna da razı oldu.
Sıcak birşeyler içme, düzenli yemek yeme bu koşullarda mümkün değil. Bir de UE'nin öğleden sonra NE'nin canına okuma saatleri var ki, NE'yi UE'den kaçıracağım, UE'yi eğlendireceğim derken ben benden çıkıyorum. UE sanırım beni NE'den kıskandığından kendi kendine oyunlarından da vazgeçti. Evde bisikletle turlamaya bayılan çocuk, bisikletin yüzüne bile bakmıyor. Bisiklet onun evde en önemli enerji attırgacıydı. O da gidince, gelmiyor tabi öğle uykuları.

Bu hafta böbanne ve dededen destekle başladı. Önümüzdeki 1.5 - 2 ay için onlara güveniyoruz. Ellerinden hörmetle öpüyoruz.

Gün içinde 2 çocuk bakımını kotarsam bile bu tempoya benim bünyem uzun süre dayanamaz. Ve bitirilmesi gereken bir tezim var.

Ben mi çok kofum, eski hatunlar mı çok becerikliymiş. İlk 28 ay aralı çocuk büyüten ben olamam değil mi, sadece çocukları değil olayı da mı büyütüyorum yoksa? Ya da dayanak noktam çok olduğundan biraz şımarıyor muyum (bence kesinlikle değil ama)?

Fakat olaya şu açıdan bakmayı ihmal etmiyorum, NE 2 aylık oldu bile .Bir çocuğun kendini kotarması süresinin 2 yaş civarı olduğu düşünülürse, ne kaldı şunun şurasında:P

22 Nisan 2011 Cuma

Kahvesi güzel, kendisi özel hatuna...


Senin kadar hiç kimse bu kadar güzelini yapamıyor...
Belki de yapıyordur, ama bu kadar içime dokunmuyor...
Bu kadar arkamda olduğunu bilmek ferahlatıyor, ferah gülüşlerimin ardında senin desteğin yatıyor...
Günler nasıl bir hızla akıyor, bu sene önümde bahar ayrı bir coşkuyla bitiyor...
Güle güle git, peşinsıra geleceğim, uzakta olsan bile varlığın hep yanımda bunu bilmek yetiyor...
Seni seviyom:))

16 Nisan 2011 Cumartesi

1. ve 2. Lohusalık dönemleri

1. Lohusalık dönemi:

Alt değiştirme, kucağında tutma, emzirme, gaz çıkarma dünyanın en zorlu işleridir.

Banyo mevzuna pek bulaşmak istemezsin. Zaten bu iş büyükannelerin görevi olarak toplumsal genlerimize işlemiştir, çok da dert etmezsin.

Koca 1. lohusalık döneminde boşanmazsa, bir daha boşanmaz diye düşünürsün. Koca koca, lohusa sensen al çocuğu emzir, lohusa bensem kaprisleri ben yapayım dersin.

Çocuk bakmak ne zor iş diye düşünürsün.

Anneni daha sık anımsar, hatta anlarsın.

Bebek ağlar da duymazsam diye dertlenirsin.

Kilolarım gidecek mi sorusu aklını kurcalar, kurcalanmaktan karıştığından olacak aklın dolaptan ne alsam da yesem diye düşünür +4 kiloya rağmen.

Bebekle kaliteli zaman geçirmekten katılırsın.

Bebek uyuduğunda asla uykun gelmez.

Bebeği kimselere vermek istemezsin.

Mikrop kapar diye ödün patlar.

Gelenekten kaçar, habire okur öğrenirsin.

Herşeyi en iyi yapmaya çalışırsın, acemisindir, tadını çıkaramazsın.

2. Lohusalık dönemi:

Alt değiştirme, kucağında tutma, emzirme, gaz çıkarma konusunda şifre verilmiştir, sıralarsın çakışan şıkkı işaretlersin, şıklar çakışmazsa da dert etmez "a" şıkkını seçer yola devam edersin.

Banyo meselesi gene gözünde büyümektedir. Gene büyükanneler bu işi halleder. Ama ben büyükanne olduğumda ne halt edeceğim sorusu beyni kemirmektedir. Bu büyük dert büyükanneye iletildiğinde, sen de hemşire ayarlarsın cevabını alıp derin bir oh çekersin.

2. lohusalık döneminde tüm vakit 2 çocuk arasında bölüşüldüğünden, kocaya çemkirebilecek vakit kalmamıştır. Anaçlık tepeye vurduğundan, yazık onun da dünyası hızla değişti diye düşünürsün.

Çocuk bakmak ne kolay işmiş anlamış olursun, 2 çocuk bakmanın ne zor iş olduğunu düşünürsün. 3 çocukluların da 2 çocuk bakmanın ne kolay olduğunu düşündüğünü düşünür, halinden mutlu olursun. Dedim ya, anaçlık tepelerdedir, bir olgunluk gelip çökmüştür.


Anneni daha sık değil daima anımsar, hatta anlarsın.

Büyük olan ben uyurken gelip ufaklığa zarar verirse diye kara kara düşünürsün.

Kilolarım gidecek mi sorusu aklını kurcalar, kurcalanmaktan karıştığından ve geçen seferden kalan arazdan olacak aklın dolaptan ne alsam da yesem diye düşünür +6 kiloya rağmen.

Bebeği hemen uyutsam da büyüğe vakit ayırsam diye çabalarsın.

Bebek uyuduğunda asla uykun gelmez. Ama yaşlandığından belki de;) az uyku yeter.

Azıcık alsınlar bebeği diye gözlerinin içine bakarsın.

Büyük varken mikrop kaptırmamanın olanaksız olduğunu kavramış, gönül huzuruna ermişsindir.

Artık gelenek sensin. Kitap okuyacaksan güzel bir roman seçersin.

En iyisinin sevgi olduğunu öğrenmişsindir, deneyimlisindir, tadına varırsın.

Var mı başka ekleyen?

14 Nisan 2011 Perşembe

Buyrun Hülya'nın Tükkana...


Ben kadının düşünen, çabalayan, girişen, didinenini severiiim.

Üstüne bir de ay gibi bir gülüş ve de mizah anlayışı varsa tadından yenmez;)

Sevdiğim kadınlardan, adına Akrostişler yazdığım Hülya, işi büyüttü. (Bunlara ilişkin linkleri eklemeyi pek isterdim, ama 2 çocuklu kadınım ben).

Hamile bandını kullandım pek memnun kaldım. Bakın bakalım siz nelerden memnun kalabilirsiniz...

11 Nisan 2011 Pazartesi

Kırk uçurma hediyeleri...



Teyzesinin NE'ye boyadığı yumurtalar...



Kuzen Teyzesinin UE'ye boyadığı yumurtalar...

Yaşlandıkça daha çok seviyorum gelenekleri. Ne de olsa yaş demek biriktirmek demek, gelenek de öyle. Çakışıyor haliyle.

Kırk uçurma hediyesinin olmazsa olmazı yumurtadır. Bizim teyzeler şenlikçi çıktı, muzip yumurtalar yapıp hoş birer anı olarak bıraktılar. Boyaması şart değildir ama yumurta illa ki konur gelen bebeğe.

Sonrası yöreye, isteğe, uydurmaya kalmış.

Bize geçen sefer
Ekmek konmuştu, bereketli ömrü olsun diye.
Pamuk konmuştu, yaşlansın ak saçlı olsun diye.
Para konmuştu, eli ekmek tutsun diye.
Susam, çörekotu konmuştu sayılamayan günleri uzun ömrü olsun diye.
Şeker konmuştu, ömrü tatlı olsun diye.

9 Nisan 2011 Cumartesi

Kahve Dünyası, Dünyam Kahve...


Bir fincan kahvenin kırk yıl hatrı var, ne de doğru sözdür benim için.

Kahvenin kültür olduğu bir aileden geliyorum. Günde en az bir kez türk kahvesinin piştiği, komşuların birbirine sabah kahvesi içmeye gittiği, falların kapatıldığı, şarkılı türkülü içki sofralarının işkembe çorbası ve kahveyle sonlandığı, bir neskafe ile sınavlara çalışılan günler çocukluğumdan, gençliğimden kesittir.

Babam Almanya'dan bir filtre kahve makinesi getirdi etrafta daha bilinmezken ortaokul yıllarımda. Kahve dünyama filtre kahve de eklendi. Gün oldu filtre kahve olmadı Balıkesir ilinde, türk kahvesini damıttım, güzel bir bahar öğlenine keyif katmak için, anneyle babanın evde olmadığı, gençken pek kıymetli olan o yalnızlık zamanlarında...

Sonra Ankara'ya geldim, soğuk kışlara. Sıcak dostluklar kurdum. Ama bilmiyorlardı kahve keyfini. Yıllar geçti, o dostlarım da kahve dünyama katıldılar zevk alarak kahveden.

İlk doğumumdan sonra, bu sefer hiç de keyifli değilken evde yalnızlık, bir fincan kahve ve kırkikindi yağmurları günümün keyfi oldu.

Hamileliklerimde doktorum 5 fincan kafein hakkı verdiğinde, mutlaka birini kahveye ayırdım. Kızdım garsonlara az şekerli istediğim kahve şekerli geldiğinde, bir kahve hakkım var epi topu diyerek....

Kahvede de seçici oldum, keyif anlarımı süsledim, şekeri olmasın istedim tadını tam alabilmek için, türk kahvesiyse azıcık şeker olsun dedim, uzuuuun uzuuun pişsin istedim. Her pazar oğlumu uyuttum, kekimi pişirdim, kahveyle ana kız yekpareliğimize kahve keyfi ekledik.

Dışarıdaysam genelde tercihim Kahve Dünya'sıdır. Kahvelerini, ortamlarını, sunumlarını, fikirlerini, lezzetlerini seviyorum. Ve uzun zamandır eve aldığım kahve de Kahve Dünyası.

Bugün kırk uçurmaya gittiğimizde, kardeşim Kahve Dünyası'nın kahvesi ve lokumlu bitter çikolatalarını hediye etti bana. Kırk yıl hatrı olacak bu kahvenin. Ve biz ailenin kızları, toplanacağız masanın etrafına, çok sohbetler edeceğiz, çok dertler paylaşacağız, belki teyzesi NE'yi alıp önce Kahve Dünyası'nda bir kahve içecek sonra sinemaya gidecek, belki NE ilk buluşmasını Kahve Dünya'sında yapacak.

Seneler önce bugün, kardeşim ben yapmışım numarasıyla kahveleri pişirmişti mutfakta,
seneler sonra bugün bana kahve hediye ediyor gene özel bir günde...

Benim için hoş lezzet olan Kahve Dünya'sı, bir kırk uçurma anısı olarak da kırk yıl hatırlanacak, hatırı olacak.

Uçun kırklaaar uçuuun, bize gelenlereeee...


NE diyor ki:" Gezmeye başlayacağımız için pek mutluyum ama şu uyumsuz yeşil emziği ağzımdan çıkarsana anneeeee... Zaten bir türlü emmeyi beceremedim."


Bugün artık kırkı çıkmış bir ana kızız. Lohusanın mezarı kırk gün açık kalırmış (Geçen doğumumda annem bu özlü sözü söylemiş ben gülüp geçmiştim. Sonrasında benden hemen sonra doğum yapan bir tanıdık, doğumdan on gün geçince pıhtı atımına maruz kalınca, eskilerin bildiği var demiştim bir kez daha), benimki şükür kapandı. Mezarla birlikte lohusalık prensesliği de kapandı. Neyse ki sen emziklisin bir müddet daha sürecek. Ye bacım ye. Anneanne, dede toparlandılar gittiler. Kaldım 2 çocukla başbaşa.

Biz de arkalarından ağlayıp söyleyecek değiliz ya;), başlıyoruz yarın kırk gezmelerine. Bakalım kaç yumurta toplayacağız;) Topladığım yumurtalarla kek yapacağım. Sonrasında da bize bekleriiiiim...

Kırk gezmeleri, kırk adetleri pek yakında bu blogda.

Bu sefer lohusa cinlerine de pek uğramadıkları için çok teşekkür ediyorum. Umarım 2 çocuk cinleri de pek uğramazlaaar...

7 Nisan 2011 Perşembe

Resimler Kiraz Sevdasına Gidiyooor...


2. yi isteyenlere cesaretlendirme amaçlı resimler... Resim çekebiliyorsan işler yolunda demektir. Ama 2. de çok resim çekilemez, neden ki:))




5 Nisan 2011 Salı

Anası ve Danası Kontrolde...

Geçtiğimiz cumartesi benim kadın doğum doktorumla, NE'nin de çocuk doktoruyla randevusu vardı.

Erkenden benim doktoruma gittik. NŞA bir kadının 4 kez sezeryan şansı varmış, bana bu kadar yeter, sırf meraktan sordum. Çocuklarıma sağlıklı, güzel, uzun ömürler versin. Gene de doğurmaya niyetlenirsem, 28 şubat 2013'den öncesi benim, NE'nin ve sıradakinin sağlığı açısından önerilmiyor doktorumca. En az bir yıl emzirmem önerisi ayrıca. Bir de kilolarını vermek için acele etme dedi (6 kilo bende kaldı tabi, karşıdan ağır ol demek kolay). İşin şakası bir yana ben de doktorum gibi düşünüyorum. Evet dombili olmak hoşuma gitmiyor ama, benim iyileşmem, NE'ye iyi süt vermem için iyi yemem lazım (baklava börek değil ama). Sonrasında 9 ayda aldığımı Ebru Şallı hastaneden çıkarken verdi diye benim bir ayda vermemi beklemek şaşkolozluk. Zaten sabah tartıda kilomu görüp daha dikkatli beslenmeliyimle başladığım güne öğlen sütlaç akşam üstü irmikli tatlı, gece günü gözden geçirirken bu da neeeelerle devam ediyorum.

NE'nin kontrolü de oldukça iyi geçti. Gelişimi güzel. Doktorun geçen sefer öenrdiği günde bir kez biberon beslemesini gerçekleştirmemiştim. Doktorum ısrarcı, bu dönemlerde biberon almayan bebekler sonrasında kabul etmiyorlar uyarısında bulundu. Kolikler hala başlayabilirmiş, aman bizden uzak olsunlar. UE'yi de NE'nin kontrolüne götürdük. NE kontrol olurken UE doktorun odasındaki oyuncaklarla oynadı. Bir ara bir bebek getirdi bana, anne bak bebek diyerek. Çıkarken de Şrek'i gösterip, anne bu maymun neden kemer takmış diye sordu. Ben de bu soruyu bir sonraki ay kontrolüne kadar düşünelim UE diye vakit kazandım. Fiona'nın numarasını bilen var mı bir arayıp sorayım;) Tüm çocuklara sağlıklı günler olsuuuun....

1 Nisan 2011 Cuma

Gebeler soruyor, saricizmeli cevap veriyor...

Bugünkü sorumuz Ankara'dan Arda Totisinin annesi, Itır gebesinden.

Itır diyor ki "ne sizle yatarken ue odasında uyuyor mu sorunsuz? merak ediyorum, gece uykuları nasıl oluyor 2 tane ile??" Banu ile bensiz kokereç yemelerini içime sindirerek (yeni anneyim ya, anaç yanım kabardı yoksa kin tutardım) sorusuna cevap veriyorum.

UE ilk doğduğunda, evimiz serince olduğundan ve merkezi ısıtmaya müdahale edemediğimizden, elektirikli petek, ben ve UE 40 gün UE'nin odasında yattık. Sonra sen odama ben odama dedik. Sonrasında, dönem dönem uyuma problerimiz olduğunda (ben işe başladığımda örneğin, gece uyanıp beni istemeleri arttı.) UE'nin odasına ben gittim, iki büklüm yatağında uyudum, emzirdim. Sonra böbannemiz bize yüzyılın buluşu yer yatağını verdi, UE hareketlendiği sıralarda. Yataktan atlarsa sorun yaşamayalım diye. Yer yatağına UE değil ama ben atladım. Hele yazın bir ay süren hastalık sürecinde pek işimizi gördü yatak. Derken UE'yi yer yatağında uyutur, abi yatağına yerleştirir, gece ağlarsa uyutur sonra yatağıma geçer olmuştum. Bu işleri dönüşümlü olarak babası da yapıyordu. Kış bastırıp önce baba hastalandı, sonra ben hastalandım hamileliğimin son haftalarında. Bu dönemde iş dedeye düştü ve bi sürü şeyi dedesine yaptırıan UE o gün bugündür, "beni dedem uyutsun" der, gece uyandığında "dede gelsin sen git" der başka bişi demez. Bu sayede son gebelik haftalarımı deliksiz uyku ile geçirdim, tabi uyku tutup uyuyabildiğimde. Şimdiye dek de hep dede ile uyudu. Geçtiğimiz haftasonu dedesi bir günlüğüne UE'nin teyzesine gidince, önce dede beni uyutsun diye ağlayıp sonra sızdı. Gece de babasına pek sorun yaratmamış. Ama haftaya kırkımız çıkıp dede gittiğinde neler olacak hep birlikte göreceğiz.

Annem ve babam uzun müddettir bizde olduğu için, ben ekranda zayıf gözükmek için ayarlarla oynatan sanatçılar gibiyim. Çaba göstermeden bir rahatlığım var. UE dedenin, ev işleri misafir ağırlama beni şımartma ana kraliçenin, küçük prensens benim. Ama 9 nisanda araba balkabağına dönüşünce neler olacak paylaşacağım. 2.5 yaş oldukça az bir araymış, sıkıntısız çocuk büyütmek için. Bir sürekli gelecek yardımcı ayarlamamız gerekiyor, ama haziranda yazlığa anane dede yanına gidip eylülde döneceğimiz için ağırdan alıyoruz. Var mı tanıdık biri?

Özetle Itırcığım, şimdi ne anlatsam boş. Oldukça zorlu 2 çocuk işi, moral bozmak amaçlı değil bildirgem. Ama böyle olsun tüm zorluklar. Tadından yenmiyor, UE kardeşini kucağına aldığında. Uykusuz gecelerimizin sabahı onlar.


Ben ilk gebeliğimde çok işkembe çorbası içmek isteyip doktoruma danışınca, iç ama çocuk sümüklü olur derler diye dalga geçmişti. Blog istatistiklerinden bakıyorum da bebek nasıl gamzeli olur diye aratmışlar, bizim blog çıkmış;) Gebeyken kokoreç yiyenin bebeği uykucu olur derler bizim orda Banu ve Itır;) Sorunsuz uykulu geceler diliyorum.