29 Kasım 2010 Pazartesi

UE'den inciler...

Gece Uyku Öncesi...

Parktaki abiye vudum. Evime kaçtım. (Sanırım yeterince aksiyonlu bulmadı).
Parktaki abiye vuuudum, koşa koşa evime kaçtım. (Atraksiyon iy ide olay örgüsü zayıf geldi).
Parktaki abiye vuuudum, koşa koşa evime kaçtım, kaçarken çantamı attım, İzzet aldı.

İzzet babannesinin apartman görevlisi, UE'nin balkondan çaktırmadan attığı nesneleri oğlan bunları da atmış diye getiren. Atılanları alır İzzet, kaçarken de atılsa kaşla göz arasında da atılsa:))

Öylesine laflarken...

Kardeşinin ikinci ismi tamam, ilk isim arıyoruz. UE, kardeşinin adı ne E. olsun sorusuna, Kocaman E. olsun diye cevap verir ve ekler: Masaya otursun yemek yesin. Hızını alamaz, bana et napsın ham ham yiyeyim. Anne amanin der, yoksa kızlar yemek yapar algısı mı oluştu. Sorar dedeler de et yapar mı UE, napar cevabıyla anne derin oh çeker... Oğlu sadece uydurukçudur;)


Bayram ziyaretinde, yan komşumuzdayız, başka bir misafirleri de var tanımadığımız...
Komşu spor hocasının spor salonundan ayrıldığını söyleyince UE yanıma yanaşır, sen git demişler gitmiş yorumunda bulunur. Bayıldığı bir kalıp bu aralar sen git:))

Komşunun misafirleri kalkar, UE kaşla göz arasıdna pek sevmiş misafirleri. Sübata'ya gidelim senle der misafir beye. Ekler. Montunu giy, ayakkabını giy. Misafir bey sorar nasıl gidilir? UE yoldan camı gösterir başlar tarife ooodan git, arabana bin, garajdan çık, sola dön. Sübata'nın adresini de vermiş olduk gitmek isteyenlere:))

Banne ve dedeyle telefonda konuşurken....
İşiniz bitsin koşa koşa gelin. Bu durum yetmemiş olacak ki. Trene binin hemen gelin diye ekler. Ki banne ve dede trenle gitmedi.

- Banne-Dede gelince ne yapacaksın UE?
- Dikkat dikkat yapacağım (ne demekse?).



Akşam sohbetinden
Baba sorar: UE, sana bayamda para verdiler mi?
UE: Verdiler.
Baba: Kim verdi?
UE: Banka. (Dedesi, hoşuna gidiyor diye parayı bankamatikten çekip vermişti).


Çarpım tablosu çalışmalarından...

İki kere iki kaç eder UE? Döyt.
Peki üç kere üö kaç eder? Baba cevap verir sekiz. UE: Sen etme ben edecem!

Banne ve dede İstanbul'dan dönüp UE'ye aldıkları montu verince...

UE, dolaba koşar montunu gösterir, benim montum vaaaa:))

Öznur'larda laflarken...
Anne: Nigar Teyzesi aldığın gömlek yakışmış mı? Teşekkür ettim mi UE?
UE teşekkür eder ve ekler bi daa bana gömlek aaama.

Nigarlarda Kahvaltıda...

Anne: Nigar Teyzene eline sağlık dedin mi UE?
UE: Eline saaağık. Bi daa veeeme.

28 Kasım 2010 Pazar

25. hafta- Annenin kontrolleri.

Abiyle baba uyudu, ana kız kahve kek keyfi eşliğinde yazıyoruz.

Bu hafta doktor kontrolümüz vardı. Sıra annenin kontrollerindeydi. Gizli şeker var mı bakıldı, çok şükür yokmuş. Bu test uzun vadede bir şeker hastalığına yakalanma olasılığının olup olmadığını da gösterirmiş. Kan testleri yapıldı. Test sonuçlarını aldığımızda baba ile demir hapı kullanmam gerektiğine karar verdik:)) Lökositin hamilelik sırasında yüksek olması gibi bazı değerlerin de düşük olması normalmiş. Doktorun sonuçları bağlantılı olarak değerlendirmesini bekleyin:)

Pıtırcık'ın keyfi yerinde. Kalp çarpıntılarımı söyledim. Baş yukarı durmasından kaynaklanıyormuş. Sırtüstü uzanamama, bir şey düşecekmiş hissi, kalp çarpıntıları bu durumun sonuçlarıymış. Baş aşağı dönebilir (dönmeyedebilir, ama artık normal doğum söz konusu olmadığı için çok da önemli değil) bu durumda sıkıntılar geçebilir.

Kilo alımım biraz hızlı gitti, bildiğiniz bir diyetisyen var mı diye takıldım, henüz o boyurtta değil bolca yürü dedi. Bir de hamuriçi gibi tehlikeli sularda yüzmüyorsan çok sorun değil dedi. Yediklerimin çok dengesiz olduğunu düşünmüyorum. Kahvenin yanında gördüğünüz kek geçen tarifini verdiğim koca kekte 1/2 su bardağı şekerli, bana düşeni 1 dilim olan kek. Yersem kabak tatlısı ya da sütlaç yiyiyorum. Bir incir kurum var, bir de hurmam. Biraz tohumlardan da yağ geliyor. Ama pıtırcık için gerekli kaynaklar. Hemşiresi de ben kötü gitsen söylerim, bebeğe alıyorsun dedi. O an hoşuma gitti, ama sonra düşündüm 6 kilo doğmayacak ya canım bu çocuk:))

Dopler ile benim damarımı kontrol etti. Hamileliğe bağlı tansiyon riski görünmüyor. Ayak bileklerimdeki şişler normal. Yukarılarda olan şişler risk içerir dedi. Bacaklara bastır bırak kontrolü de buna yönelik sanırım.

Bu arada Pıtırcıkım ilk kez net biçimde yüzünü gösterdi. Abisinin kopyasıı... Habire hareket halinde hiç uyumuyor mu dedim, canım yatakta yatmıyor ya yer çekimi etkisiyle düştüğünde de hareket olarak algılarsın dedi.

Fırsat bulduğumda adım atmaya gayret göstererek, kalp çarpıntılarından nefes nefese kalarak, UE'nin E.'ye bakacam istekleriyle hem bunalıp hem çok mutlu olarak, Pıtırcıkın hareketleriyle...

Annecik kuzusu, ah ne de çabuk geliyor bu gebenin uyksuu, tezi bekler oysa yazılacak sayfalar dolusu, belki iyi gelir yiyeyim bir incir kurusu, mutlaka oluyor doktora sorusu, hamileiym diye bolca ötüyor borusu, yürüyecek olsa Ankara'da Emirgan korusu, işte böyle geçiyor günler....

Bu sefer bolca tecrübe birikimimiz Pıtırcık'ın avantajı. Ama bolca abiden kalan giysi ve oyuncak da dezavantajı. Ama Pıtırcık'a özelleri de unutmuyoruz. İşte ona aldığımız ilk oyuncak.



Kilo Alımı: 8.5
Haftanın Sıkıntısı : Kalp çarpıntıları
Pıtırcık : 712 gram (tam 25 haftalık)

25 Kasım 2010 Perşembe

Şadan Karadeniz ve Ünzileler ve Türkanlar...

Kan tahlili için sabah erkenden laboratuara gittim. Sıramı beklerken karşıdaki iki teyzenin zarafetleri ve konuşmaları dikkatimi çekti. Bu sırada bankodaki görevli seslendi, "Şadan Karadeniiiiz..". Tahliller ile ilgili Şadan Hanım'ı bilgilendirirken doktorla saatlerinizi ayarlayacaksınız dedi. Kulağı aşırı tırmalayan bu kullanıma Şadan Hanım'ın cevabı randevu alacaksınız demek istediniz sanırım oldu. Ayarlamak, birbiriyle bağlantılı olarak zaman belirlemektir dedi. Bankodaki görevli, bir bilgi edinmiş oldum teşekkür ederim derken, Şadan Hanım'ın arkadaşı bizleri bilgilendirdi: "Şadan Hanım dil konusuna çok hakimdir dedi". Dil meraklısı ben de not ettim kenara ismini. Gelince internetten baktım ki ünlü bir çevirmenimizmiş Şadan Hanım.

Türkçeye Gülün Adı'nı çevirecek kadar hakim kadınlarımız, ifadelerinde hata yapsa da konuşabilecek güvene sahip kadınlarımız, sesi çıktığında şiddeti hisseden kadınlarımız, öte diyarlarda ses veremeyen kadınlarımız...

Yalnız 25 Kasım'da değil her zaman ses çıkaramayan kadınların aksak ifadelerle ve sağlam ifadelerle kadınlardan bir nefes duymaya gereksinimleri var... Kadınlar daha çok işimiz var!

Sesi çıkmazken çıkar olan kardelenlerin Türkan'ın da mekanı cennet olsun.

21 Kasım 2010 Pazar

24 hafta - Pıt pıt atıyor kalbim...

Bu hamilelik kesinlikle diğerine göre zorlu geçiyor (zorluktan bitiyorum anlamında değil bir karşılaştırma olarak) diğer hamileliğimin başlarında nefes alamıyor gibi olurdum gecenin bir vakti. Bu sefer böyle bir şey olmadı ama kalp çarpıntılarıyla tanıştım. Durduğum yerde bile çarpıveriyor. Annelik sürekli yürek çarpıntısı sanatı mı yapıyor bedenim bana;)

9 günlük kocaman tatil iyi geldi. Bol bol dinlendim. UE bize doydu. Biz yemek yemeye;) Doktor kontrolünün tatilden hemen 3 gün sonraya oluşu ne fena!



Pıtırcık bayram hediyelerini aldı. Hala İzmir'den Tanecik granül sabunu getirmiş. Granül günlerine geri dönüyoruz. Kullanınca yorumlarımı iletirim. Ama görüntü 10 üzerinden 10.


UE'ye hamileyken Nigar Hırvatistana gitmiş, UE'ye lavanta kesecikleri getirmişti. Bu kez Yaso Hırvatistan'ı gezdi geldi. İşte Pıtırcık'ın hediyesi. UE'ye de kaval gelmiş, tam da bizimki yalancı çobana tutulmuşken cuk oturdu.

Böyle arı gibi çalışkan ve de böyle şirin bir kız ol e mi pıtırcık! UE sen de bu sarkaçtan uzak dur, git kavalını çal.








Kilo Artışı : 8! Yazıyla sekiz:O Roma Rakamıyla VIII. Geçen bayram babanne, bu bayram anneanne birer kilo hediye ettiler bana bayram hediyesi. Anaye babaya üff bile demeyiniz kültüründen geldiğim için istemeye istemeye yedim, kikir:))
Haftanın Sıkıntısı: Kalp çarpıntıları.

20 Kasım 2010 Cumartesi

Kan uyuşmazlığı...

Annenin kan grubunun negatif, babanın kan grubunun pozitif olması halinde kan uyuşmazlığından söz edilebilir, diğer hallerde değil.

Anne zaten kıymetli bir varlıktır, ama kan grubu da negatifse çoook çoook nadir bulunan bir anneye sahipsiniz dimektir, ananıza ekstra özen göstertin:P

Annenin kan grubunun negatif, bebeğin kan grubunun da pozitif olması halinde anne vücudu bunu tehtit olarak algılar ve bu yabancı maddeye karşı antikor oluşturmaya başlar. İlk hamilelik sırasında bu oluşum başladığı için çoğunlukla bebek bu durumdan etkilenmez, ama sonraki gebeliklerde artık vücutta bu antikorlar olduğu için risk oluşturur.

İndirekt Coombs testi ile negatif bir annenin vücudunda antikor varlığı test edilir.

Eğer bu test negatifse (sağlıklı olan bu) ve doğum sonrası bebeğin kan grubu pozitif tespit edildiyse RHOGAM (muadilleri de olabilir, bizim kullandığımız buydu) isimli iğne anneye uygulanarak daha sonraki gebeliklerde antikor etkisi yok edilmeye ya da azaltılmaya çalışılır. İlk 72 saatte bu iğne yapılmış olmalıi ama ne kadar erken o kadar iyi diye biliyorum. Bu durum kanamalarda,amniyosentezlerde, düşüklerde de söz konusu. RHOGAM'ı özel koşullarda saklamak ve taşımak gerekir. Biz ilk kullandığımızda hastane temin etmişti. Fakat daha sonra hastanenin verdiği bir belge ile Eczacılar Birli'ğinden temin etmiştik. Doğum öncesi araştırmakta fayda var çünkü vakit kıymetli.

Eğer bu test pozitifse farklı bir tedavi uygulanır. Nedir detaylarını bilmiyorum.

Benim doktorumun yaptığı çalışma bebeğin kan grubunu anne karnındayken bulma üzerine kurulu. Bebek negatifse bir risk zaten söz konusu değil.

Bunlar tamamen sıradan kan uyuşmazlığı annesi bilgileri. Anne - baba + ise mutlaka bir doktora danışın.


Olasılıklar, Mendel'e saygıyla...

Kan grupları ikilidir.

+ : +- ya da ++ olabilir.

- : eksi çekinik olduğundan mutlaka -- dir . Bu ikililerin çarprazlamasıyla bebeğin kan grubu oluşur.


Ebeveynlerin ikisi de pozitifken, pozitiflik içeriklerinden biri ++ ise çocuk mutlaka pozitif olurken,
Ebeveynlerden ikisi de pozitifken pozitiflik içeriklerinden ikisi de +- ise çocuk pozitif de olabilir negatif de... Ama anne pozitif olduğu için hiç sorun olmaz.

Ebeveynlerden ikisi de negatifse çocuk da mutlaka negatif olur, gene kan uyuşmazlığı söz konusu olmaz.

Ebevenlerden biri negatif diğeri ++ pozitifse çocuk pozitif olur, anne negatif olansa kan uyuşmazlığı olur.

Ebeveynlerden biri negatifken diğeri +- pozitifse bebek negatif de olabilir pozitif de. Anne negatif bebek pozitifse kan uyuşmazlığı olur.


Herkese uyuşmalı günler dileklerimle...

19 Kasım 2010 Cuma

Hamarat Bayram Saricizmelisi...


Tamam biliyorum, bayramda yapılması gereken tatlı baklavadır, ayva reçeli ya da kek değil. Yanına da su böreği yapılır poğaça değil. Ama bir uşak göbeğimde öteki eteğimde bayram saricizmelisi olarak yaptığım ayva reçelini, keki ve poğaçayı gururla takdim ederim. Zaten poğaçayla ilişkimiz bir selam gönder bari bayraaamdan bayrama ile sınırlı.

1 kilo soyulmuş ayıklanmış rendelenmiş ayvayı 4.5 su bardağı suda yumuaşttım. Sonra 1 kilodan biraz fazla şekerle kaynattım. Kıvama getirdim de getirdim. İlk yaptığımda şekerli gibiydi sabaha kendine gelmişti. Annem şekeri az olmuş 1 kilo soyulmamış çekirdekleri çıkmamış ayvaya bir kilo şeker olacaktı, çok dayanmayabilir reçelin dedi. Ama tadını fevki bulup boynuz kulağı geçmiş eferim de dedi. Reçel dayanır mı dayanmaz mı bildiremeyeceğim, çünkü maile bayıldık,dibine darı ekilmek üzre... Beyceyzim bir yandan ekmeğine bolca reçeli sürerken bir yandan biraz katı mı olmuş ne dedi.

Kekin tarifini Sofra dergisinde gördüm. Bazı damaklar için farklı gelebilecek bir lezzet, bakınız kardeşim. Ama bazı damakların bayılacağı lezzet, bakınız ben:))

3 yumurta 1/2 su bardağı şekerle çırpılır. 1/2 su bardağı sıvı yağ eklenir tekrar çırpılır diyor ben yağ eklemedim. 1 su bardağı irmik, 1 su bardağı süt, 1.5 su bardağı un, 1 paket kabartma tozu eklenir karıştırılır. Bunlar yapılırken bolca kuru üzüm (1/2 kase kadar koydum ama şeker az olduğu için biraz daha koyabilirmişim) 10 dakika kadar sıcak suda bekletilir. Una bulanır diyordu ben yapmadım hepsi yerçekimi kanununa karşı koydu, tepedeler:)). 175 derece fırında 45 dakika pişirilir. UE de pek beğendi. Tam uykudan uyandığında kek yenebilecek hale gelmişti. Tanrım tam Türk annesi oldum bayram bayram;)




Poağaça çocuklara çok uygun değil margarinli. Ama pek bi lezzetli:)

Bayramda kilo ölçümünü kenara koydum iyi etmişim değil mi?

Yemeğe, içmeye, sohbete, yan gelip yatmaya ve uykuya doydum. Ama yapmam gereken ve yapamadığım da çok şey var:((

Daha nice bayramlara hele de böyle 9 gün tatillilerine...

14 Kasım 2010 Pazar

23 hafta - Göbek büyüyor, anne yürüyor, giysiler türüyor...

23. hafta da geride kaldı.

Bu hafta spor ayakkabılarımı çektim bolca hareket ettim. Bir boş öğlenimde LCW'de soluğu aldım. 3 parça üst aldım. 1 tane de 3xl eşortman altı. Fiyatları oldukça makul LCW'nin.

Premaman'dan 100 liraya aldığım bir pantalonun yanında gayet makul. Hem de ilerleyen zamanda da giyim olasılığı söz konusu, 3XL'nin değil tabi - çok şükür- .


Bu arada özel hastanelerde yeni moda bebeğin doğar doğmaz yıkanması. A.Ü. Tıp Fakültesi'nde doğum sonrası böyle bir uygulama yapılmamıştı. Geleneksel yöntemlerde de yok. Bebek anne karnında Verniks adı verilen koruyucu bir tabakayla kaplı. Doğum sonrası da bu tabakanın koruyuculuğu devam ediyor bir müddet. Doğar doğmaz bu tabakayı yıkayarak koruyuculuğu da yok etmiş oluyoruz. O nedenle Pıtırcık'ın babasına sıkı tembih ettim. Asla ve kata bebeğin yıkanmasına izin verme.

Bir de önceki doğum sonrası bana bir iğne yapmışlardı. Sorduğumda rahim kasıcı iğne demişlerdi. Normal doğum numarası çekiyorlar bünyeye. Ben sonuçlarından memnun kaldım (tabi iğne yapmasalardı ne olacaktı bilmiyorum ama bu haliyle sonuç başarılı). Bu kez de iğnenin yapılması için öncesinde doktorumla konuşacağım.

Kan uyuşmazlığı olan aileler. Amaniiin dikkat. Biz A.Ü. Tıp Fakültesi'nin bu konudaki çalışmasına denek olarak katılmamıza, doğum öncesi hastanede 5 gün yatmamıza rağmen doğum gecesi benim elimdeki kan grubu tanıtım kartını beğenmeyip kendi Üniversite'lerinin kartı olması gerektiğini bildirdiler belgeyi verecek bankodaki çalışanlar (beş gündür aklınız nerdeydi yapaydınız kartı vereydiniz!) gerekli belgeyi vermekte sorun çıkardılar, neyseki sorunda diretmediler. Hastanenin verdiği bir belge ile Eczacılar Birliği'nden temin ediyorsunuz kan uyuşmazlığı iğnesini (Devlet hastanesi uygulaması da olabilir, şu an değişmiş de olabilir). Ve iğnenin çok kısa sürede yapılmış olması gerekiyor. Böyle bir durum varsa doğum öncesi hastaneyle görüşün. Bizimde denek olarak katıldığımız çalışmada anne karnında bebeğin kan grubunu belirlemeyi çok yüksek bir oranla başardı Prof. Dr. Acar Koç ve Doktor Mustafa Erkan Sarı (canı gönülden sevgilerimi yolladığım doktor).

Hamileliklerim ve doğum sonrası arkadaşlarımca çok şımartıldım. Şımartılmaya devam. Sırf bunalımama girmemek için 3. yü yapacağım, kesilmesin bu şımartılmalar:P (1. sonrası 3. için acaba derdim, ama bir çocukla hamilelik hiç kolay iş değil. Ve çocuklardan biri tekmeleri dışında ilgi beklemiyor). Yaso, maviş ve bana (aramızda bir hafta olan yakın arkadaşım) İlkim Öz'ün Anneler ve Kızları kitabını hediye etti. Kitaba başladım sanırım yarın biter. Yorumlar burada. Şımartılmayı, şımarmayı ve arkadaşlarım seviyorum:))

Kilo Artışı: 7
Haftanın Sıkıntısı: Şişen ayaklar

12 Kasım 2010 Cuma

Ordan Burdan Şurdan UE. İlerde okuyup gülmek için.

UE, Arşimet ve Newton'u öğrenir. Omletini yemediği zaman Demirel ne demiş Omlet vaa dı da ben mi yuttum demiş repliğini duyar (benzin vaadı da ben mi içtim türevi). Bardaktan su içerken elini soktukça Arşimetin bardağa elini sokup suyun kaldırma kuvvetini bulduğu öyküsünü dinler. Newton da sıkışmış araya. Öğrenmiş bizimki hikayeyi, elma kafasına düşmüş, çok acımış ağğamış Newton.

Egemen masalını replikler halinde söylüyoruz UE ile. Teyze masalların klasik bitişini hatırlattı bana. Ben tamamen unutmuştum. Ben pası alınca gökten 3 elma düşer biri UE'nin biri Newton'un biri de UE'nin annesinin başına diyip gol yaptım. UE de hemen yanıma geldi elma düştü başım acıdı öp diye:))

Oyunlara fena halde kendini kaptırıyor. Sabun atma oyunu var, hayali şekilde sabun atıp göz yakıyor. Ona sabun atıldığında ise gözü acıdığı için içli içli ağlıyor. Ancak banyoya gidip yüzünü yıkayınca susuyor. O nedenle gözünün önüne hayali bir cam takmışlar UE'nin asla sabun geçirmiyor. Camı çıakrdıysa da mutlaka elleriyle gözünü kapatıp sabun saldırısından kaçıyoor.

Playdoolarla oynarken elma yaptım, başına attım Newton oldun dedim. Koptu mu bir kızılca kıyamet başım çok acıdı diye. Bu fasılda hiç oyun oynamıyor, kaptırıyor kendini fena halde rolüne içli içli yaşlar gidiyor:))

Ben UE ile oynarken çeşitli şaklabnanlıklar yapar abuk subuk danslar ederim, sesimi inceltir kalınlaştırır yüzümü şekilden şekile sokarım. 3 kızın İbrahim Tatlıses'in Arap Kızı şarkısına kendi komik klipleri dolanmıştı geçen sene facebookta. Ben bayılmıştım. Bu sabah babama söyledim onu bulsana diye. İzleyince dedesine anne nerde diye sormuş. Bu delilerin arasında bir annem eksik diye düşündü sanırım;)

Geçenlerde mama sandalyesinde otuyordu, indir uzanıp dinlenecem dedi. Sordum ne yaptın da yoruldum diye cevap verdi oturdum:)



Bu resmini gördü, 10-15 dakika sonra öyle yatacam yataya dedi. Anlamadık sonra yatağına gidip bu pozzisyonu alıp gözleri kapayınca anladık, son noktaya ulaşmış başkalarını değil kendini taklit ediyor:)

Göbeğimi açop kardeşini öpüyor. Abi desin diyor. Kardeşi abi diyor. Sonra oyuncak istiyor abisinden. Abisi playdoo istesin diyor. Kardeşi playdoo isteyince bizimki bin pişman ama iş işten geçmiş. Ne yapsa da vermese playdooyu, hemen annesinin tişörtünü örtüp ekliyor E.'yi kapadım.

Bebek Alışverişi 2

Koş gebe vatandaaaş koş. Yazı dizisinin 2. bölümüne koş. Bu bilgileri böyle kolay kolay bir arada bulamaazsın. Ben vakti zamanında aramış bulamamıştım...


BRAUN IRT 4520 ATEŞ ÖLÇER
Bebeklerde cıvalı ateşölçer kullanımı çok kolay olmaz diye arkadaşlarımın tavsiyesiyle edinmiştim. Gene başa dönsek edinmek isteyeceğim bir ürün. Ateş düşükken göreli artış azalışı ölçmek için ideal. Göreli diyorum çünkü iki kulak arasındaki fark yarım dereceye varabiliyor. Peşpeşe iki ölçüm de farklı sonuçlar verebiliyor. Bir yüksek ateş sırasında civalı ateşölçer kullanımını da öğrenmiiştim. Hiç de zor değilmiş. Bu üründen edinseniz bile mutlaka bir de civalı ateşölçeriniz olsun. Ama unutmayın civa zehirli bir maddedir. Olura ateşölçer kırılırsa aman çocuğunuzu uzak tutun!




Philips Avent IVIA Kaplı ISIS Manuel Göğüs Pompası / Beslenme Sistemi

Yakın arkadaşım, aman biberona alışmasın dediği için, doğum sonrası 2 ay gittiğim doktora dersleri sırasında (emzirip çıkıyor 2-3 saate dönüyordum) anneme idare edebilirsen verme diyip evden çıkıyordum. Ama dolapta yedek süt oldupğunu bilmek beni rahatlatıyordu. Annenin sıcaklığını hissederek emmesi benim her zaman tercihim oldu. Fakat derse giderken, ücretsiz izin almadan önce bir gün çalışmak gerektiğinde, anne çok bunalıp dışarı çıktığında, hastanede bebek emmeyi öğrenmediği sırada sütü sağıp verirken, acaba süt mü yok diye düşünüp pompa testi uygulandığında çok önemli bir araç. Mutlaka edinin 2 kez kullanacak olsanız bile. Ben az kullandığım için manuel bir model işimi gördü. UE 11 ay civarındayken işe başladığım için iş yerinde sağmama da gerek kalmadı. Benim şartlarım için gayet uygun bir model. Ama daha çok kullanımlar için nasıldır bir fikrim yok.

Bu arada çok az sağdığım için süt saklama poşedi hiç kullanmadım. Kendi kaplarının varlığı benim için avantaj oldu.

Chicconun göğüs pedlerinden gayet memnun kaldığım için başka marka denemedim. Lansinoh krem çatlaklara birebir etkisi nedeniyle arkadaşlarımca övüldüğünden edindim ama kullanmadım. İlk bir iki gün olan çatlama problemi temizliği suyla yapmamdan kaynaklandı. Ninem zamanın anne sütüyle sil önerisiyle sorun kalmamıştı.

Emzirme koltuğu ya da yastığı benim hiç gereksinim duymadığım ürünler oldu. Geçen sefer salonda misafir varken UE'nin odasında emziriyordum. Şimdi o olanak ortadan kalktığı için İkea'dan bir sallanan sandalye edindim, emzirme koltuğu işlevi görecek bana. İlk zamnlarda bir yastık emzirme için çok destekçi olurken ilerleyen zamanlarda amuda kalkarak bile emzirilebileceğini bildirir, endişeye mahal yok derim.

Emzirme atleti diye muhteşem üründen gene arkasaşım aracılığıyla haberdar olmuştum. Ve kış doğumu olduğu için çok işime yaramıştı. Anne sütü çok çabuk bulaştığı ve hemen berbat koktuğu için en az 3-4 üst beden iç giysisinin tane edinilmesinde fayda var.

Rezene çayı benim süt için içtiğim çaylardan olmuştu.

Alacağınız pijama ve geceliklerinizde önden düğmeli oluşu emzirme için her zaman kolaylık sağlayacak. Seçerken dikkat. Gene süt lekeleri nedeniyle, normalden daha fazla pijama/gecelik bulunması gerekli.


Banyo Ürünleri:
Çocuk doktorumuz önce bir markanın ürününü deneyin. Alerji görmezseniz devam edin dedi. Ve şampuanını da sabunu olarak kullanabileceğimizi söyledi. Bizim tercihimiz sebamed oldu doğduğu günden bu yana. Mermerşahi denen kumaşlardan ağız silme bezleri ve banyo lifi türevi yaptık. Pişik problemi çok fazlaca olmadığı için olduğunda da zeytinyağı ile hallolduğundan başka bakım ürünü kullanmadık.

Giysilerini ilk altı ayda Hacışakir makine için granül sabun ile yıkadık ve hep ütüledik. Ama bu ürünün leke çıkarma kapasitesi sınırlı olduğu için sonrasında omomatik baby kullandık. Yumuşatıcı yok, narin programda.


Buhar Makinesi :
Arkadaşım kullanmadığı soğuk buhar makinesini vermişi. Ama doktorumuz hijyeni kolay sağlanmaz kendi çamaşırlarını odasındaki kalorifere sererek kurutun dedi. Bu yöntem bizim için yeterli oldu.

Nevresim takımı:
Taç linens ürünlerini kullandık. Gayet memnun kaldık. Bilhassa ilk başlarda kolay kirlenen ürünler olduğundan, yıka kurut ütüle zaman döngüsünü düşünerek en az 3 adet diyorum. Bize babanne, hala, büyük teyze, anneanne birer takım hediye etmişti. Babası da biz hastanedeyken 2 takım almıştı. 6 takım (şimdi iki çocuğa 3, 3 gayet ideal:)) mevcut elimizde.

Alt değiştirme:

3 kilonun altında bebekler için molfix'in ürünü çok başarılı. Ama sonrasında bizim tercihimiz hep Prima'dan yana oldu.

Can bebenin alt açma örtülerini kullanıyoruz, kullan atlardan. Bezlerini koyabileciğimiz ürün hediye gelmişti ve halen çok severek işimize yarayarak kullanıyoruz.




Havlu :

Şirin bornozlardan hediye geldi bize. Ama ilk dönem için en anlamlısı mermerşahi edinmek (çok hızla suyu emiyor ve kuruyor) ve da havlu. Bolca banyoları ve banyo sonrası kazaları düşünerek en az iki havlu diyorum. Özdilek kullandık geçen sefer. Bu sefer Chicco da aldık, ya naaaasip diyerek.

Sterilizatör:
Olmazsa olmaz bir ürün. Kısa sürede dezenfekte edebilmek için. İlk 6 ay doktorumuz UE'nin biberonlarını makineye koymayın demişti. Pompa ve biberonları bolca steril ettim. Sonrasında katı gıdaya geçince de kaşıklarını. Emzik kullandığı dönemde emziklerini.

Bebek bakım:
Saç fırçasını, tarağını ve tırnak makasını chicco tercih etmiştim. Memnun kaldığımı söyleyebilirim. Kullandığımız ürünler şunlar:

Chicco Kıl Tarak Fırça Seti



Chicco Yenidoğan Tırnak Makası 6526031 - 6526032




Burun aspiratörünü doktorumuz önermediği için edinmedik.

8 Kasım 2010 Pazartesi

Aklımdaki Yılan

Yeliz'in mimi harekete geçirdi, bir kitap siparişi verdim. Bu sırada listemde olan Hatice Meryem'in Aklımdaki Yılan'ını da edindim. Daha önce Sinek Kadar Kocam Olsun Başında Bulunsun'u okumuştum. Devlet Tiyatroları'nda (Ankara) oyunlaştırıldı kitap. Geçen sene arkadaşıma doğumgünü hediyesi biletini almak istediğimde kapalı gişe oynadığını görmüştüm (bu sene durum nasıl bilmiyorum).

Aklımdaki Yılan İletişim Yayınları'ndan. Bir günde okuyup bitirdim. O zamanlar blog tutmadığımdan dönüp bakamıyorum ama önceki kitabı bende bu kadar iyi etki bırakmamıştı. Dili kullanımını çok sevdim kitabın. Ben kolay kolay hikaye okumayı sevmem, ama konu şu aralar çok benden olduğu için sanırım fena sardı. 8 anneyi anlatmış, Meryem. Keşke 16 olsaymış dedim.

Annelik meslektir toplumsal baskısını, kaliteli zaman, muhteşem anne dayatmasını, kızların annelerini çoğu zaman anlamamasını, anlamak için uğraşmamasını, annelerden kızlara geçen mirasları, doğuran mı annedir emek veren mi anlatmış.

Ben en çok doğurmak anne olmaya yeter mi, yoksa insanı emek mi anne yapar irdelemesini yaptığı Kadın Kadına Bir Hesaplaşma'yı beğendim. En çok da bu öyküde baktığı çocuğun annesine çocuğu arayıp sormuyor diye kızan kadının, baktığı kuşların annesi gelince onlara ben baktım büyüttüm şimdi neden geliyorsun gözlemi hoşuma gitti. Başımıza gelmeyen durumlar hakkında ne kadar da kolay konuşabiliyor, yargılayabiliyor, acımasızlaşabiliyoruz. Hem de yargıladığımız yönde tavır gördüğümüzde altüst olabiliyoruz.

Meryem bir söyleşisinde, "Anneliğin yüceltilmesini, hem bilinçli, hem de bilinçsiz olarak kadını köşeye sıkıştırmanın bir yöntemi olarak görüyorum." diyor. Ben de, ben de. Yücelt değer kat, sonra az ya da hiç sorumluluk al, değerler yücesi kadın atfedilen kutsallığına bakıp gıkını çıkaramasın. Akıllıca.

Gene aynı söyleşide ekliyor "Ben çocuklarımla ilgili bir anneyim ama ne onları boğacak kadar ne de onları kasacak kadar bir ilgi değil bu. Sürekli olarak dengeyi tutturmaya çalışıyorum. Mükemmel mi? Değil. Sıkıntılar yok mu? Bir sürü. Küçük oğlumu çok küçük yaşta kreşe verdim, çünkü kendimi geliştirmem için zamana ihtiyacım vardı. Evim pis olsun, dolapların arkası toz içinde kalsın, umurumda değil ama çocuğum böyle bir annenin çocuğu olduğunun farkında olarak büyüsün. Dolayısıyla mümkünse 13-14 yaşlarına geldiği zaman yemeğini kendisi dolaptan alsın. Aslında zaten birçok çalışan annenin çocuğu böyle yaşıyor. Bizde annelik, ev kadınlığı, çocuğun yüzde yüz hizmet ile mesul olduğu bir kuruma dönüşüyor. Bu kadın açısından da, çocuk açısından da tehlikeli." Köyden kente göçle tarladan kopup eve kapanan kadınlar için cillop evler, kolalı gömlekler, dört başı mamur sofralar ben çocuğuma kıymet verdimin göstergesiydi belki, lakin artık kadınların çocuklarının büyüdüğü dünyada (bilhassa kendi ülkem için) kadınların özgür olduğu, çalıştığı, kendini geliştirdiği, ürettiği bir ülkeyi çocuklarına sunmak için çaba (Hatice Meryem'inki gibi) benim için daha kıymetli. Dolabın arkasının değil sokağın ucunun temiz olmasını önemsiyorum. Haa, hem dolap arkası, hep sokak ötesi pırıl pırılsa ne ala. Ama bunu sağlayacak ve tükenmeyecek kadın azdır sanırım, en azından erkeğin ciddi omuz desteğine gereksinimi vardır. Gerçi bu kitapta erkekler hiç yok desem yeri. Kitap boyunca babalar ya yok, ya fena, ya flu. Aslında anneler ve babalarla öyküleri yazsa böylesi iyi gözlemci ve söz ustası bir yazar, tadından yenmez değil mi?


Kitabın öznesi genç annelerin hep oğulları var, anne kız ilişkisindeki annelerse hep çocuklarını büyütmüş olanlar. Yazarın da oğulları var herhalde diye düşündüm. Biri 22, diğeri 15 yaşında iki oğlu varmış.

"Hatice Meryem Aklımdaki Yılan’da yepyeni hikâyelerini edebiyatın ve mizahın kuvvetli tonuyla anlatıyor." diyor tanıtımda, mizah kısmı biraz iddialı ama edebiyat kısmına imzamı atıyorum.

Biraz okumak isteyenler için minik parça .

Eskiye bağlanmayan yeniyi tatsız, tuzsuz, kuru ve anlamsız bulduğum için (s.18).

Ne de olsa seyircisi tek, bileti bedave, gösterimi ömür boyu sürecek vasat bir oyunun yegane yıldızı olmaktı annelik (s.16).

Onu güldürmeye bayılıyordum (ben de UE'yi güldürmeye bayılıyorum:)) (s.23).

Şu annelik meselesini tutup mesleğe dönüştürüyordu pek çok kadın (s.27).

UE manzaraları...


UE öğrendiği deyimleri cümle içinde kullanır...
Anne sorar, UE sana yumurta yapayım mı?, UE cevaplar nap (yap)
Anne devam eder, ayıya da yapayım mı (Ayısı bo bo ve balığı tekir, bu aralar her zaman her yerde yanında), UE cevap verir napma.
Sonra ayısına dönüp hüzünlü ses tonuyla kusura bakma der.

UE, oyuncak paylaşmaya başlamıştır...
Anneanne kepçeni ver de oynayalım der. UE cevap verir: "Annane sen küçük kepçeyle oyna, büyük kepçeyle ben oynıcam." (Artık cümle ve kelime saymaya gerek kalmadı sanırım. 07.11.2010).

UE, çok teknolocik olmuştur...
Boyama masasının, bilgisayar olduğunu hayal etmektedir. Oturur, bazen yanına ayısını da alır. Fişi takar. Windows açılıyor der. Yalancıyı dinlemek ister. Bazen ses gelir, bazen gelmez bozuldu der. En sonunda da fişi çıkarıp bilgisayardan çıkar.

UE ve annesi bilgisayarda, dedeyle kameralı görüşme yapmaya çalışırlar. Anne başarılı olamaz. Ertesi sabah UE annesinin kahvaltı hazırlamasını fırsat bilip bilgisayarın başına geçer ve sessizleşir. Anne soluğu yanında alır ve sorar, ne yapıyorsun. Üsiin yazıyom (babasıyla, bannesi ve dedesiyle kameralı görüntü yapmayı başardığı için, dedesine ulaşmaya çalışmaktadır). Anne sorar sübata (diğer dede) da yazacak mısın?. UE cevap verir nazmıcam, bozuk o.

Anneannesi ve UE sanal bilgisayarın yanına oturmuşlardır. Anneanne hadi aç bakalım hürriyet.com.tr yi de okuyalım der. UE, ben onu sevmiyom, yalancıyı açalım diye cevap verir (Yalancı Çoban şarkısının 2 genç tarafından sevimli halde söylendiği video).

6 Kasım 2010 Cumartesi

Ve heyecanla beklenen deyimler faslı..

Kahvaltı sonrası halası UE'ye mandalina soymaktadır.
Anne UE'ye sorar "En sevdiğn meyve hangisi mandalina mı, muz mu, nar mı, elma mı?"
UE cevap verir "Elma, muz".
Halası der ki " Kusura bakma sadece mandalina var."
UE karşılık verir "Kusura bakacam."
Anne sorar "Nasıl bakıyorsun kusura? Nerde kusur?"
UE'ni n cevabı "Yukarda, bakıyom".


UE'nin altını değiştiren anne body'i giydirmeye fırsat bulamadan telefonu çalar. Arkadaşıyla (Yaso hanım sensiniz bu) minicik sohbet yapasıya UE bezini açar, odasının kapısının önüne çıkar çişini yapar. Anne telefonu kapatıp sorar "neden lazımlığa yapmadın", UE'de cevap hazırdır "pipimin içinden geldi çiş":)) İçinden gelmek deyimini kullanmadı ama ben gene de yazdım deyimler faslında. Bişi diyemedik tabi, madem o kadar içinden gelmiş. Anne temizlik işlemlerini bitiince beyazadem buyurdular "evimiz temiz oldu". Madem öyle ne kirletirsin be çocuğum, ay pardon unutmuşum içinden gelmişti değil mi?

22. Hafta - Tekmeler dışarıdan görülüyor.

Bu hafta hızlı kilo alımı devam etti Havalar soğuyunca üşütmekten korkup bilekte bitenn bot giymeye başladım. Bilek kısmı fena sıktığı için davul gibi bileklerim oldu. Hele bir de çoraplar bilekleri kesince şeker gibi bir görüntü çıktı orataya. Aşırı yemediğim halde aşırı artan kilonun nedeni, sanırım ödemler. Kendime kalınca tabanlı bir spor ayakkabısı edindim, en siyahından işyerinde çok kötü kaçmayacağından. Öğlenleri yürüyüşlere de başladı, ayakkabıların bu sırada da işe yarayacağını düşünmekteyim.

Pırıtcık hanımlar çok kıpır kıpırlar. UE, bu kadar çok uyanık olmazdı. Tekmeleri artık dışarıdan çıplak gözle (heh he havalı laf) görülebilir oldu. Sanki UE'ninkiler daha sonra görülmüştü diye hatırlıyorum. UE 19. haftada Pıtırcık 15. haftada başladı hareketlerini hissettirmeye. Daha doğrusu benim algılamam öyle oldu. 2. hamilelikte erken farkına varma durumlarını göz önünde bulundurursak. Ama iş dışarıdan gözleme gelince algı farklılığı tezi de çürüyor. Halası kızlar herşeyi erken yapıyor, demek ki anne karnında başlıyor bu yorumunda bulundu.

Haftalar çok hızla geçiyor. SGK işlemleri yakınlaşıyor. Bir yerlerde aldığım notlar vardı onları bulmam lazım 10 hafta içinde;)

Bu hafta seste çatallaşma, burun akıntısı problemlerim oldu. Neyse ki beni yatağa düşürmedi ve neyseki UE'ye bulaştırmadım.

Boza mevsimini açtım. Hep sevdiğim bir içecekti (çocukluğumda soğukta geçen bozacılar hep içimi cız ettirirdi, artık marketten alıyoruz bozaları, o boza satanlar ne iş yaparlar şimdi diye gene kocaman bir cız). Süt arttırma çalışmalarında iyice bozaya dadandım. Her sene geleneksel içeceğim olmaya başladı. leblebi tarçın aramıyorum yanında olsa da olur, olmasa da.

Haftaya görüşelim haftaya...


Kilo Artışı:
6.5
Haftanın Sıkıntısı: Gribalimsi durum.
Haftanın Heyecanı:
Dışarıdan görülebilen tekmeler.
Pıtırcık: Tekmeleri dışarıdan görülebilecek kadar kocaman.

5 Kasım 2010 Cuma

Uyku öncesi sohbetleri...

İki yaşında başka insanlar nasıl üzülür öğrenmeye başlamıştır...

A: Anneanneyi seviyor musun?
UE: Seeemiyom
A: Dedeyi?
UE: Seeemiyom
A: Babanneyi?
UE: Seemiyom
A: Dedeyi?
UE: Seeeemiyom
A: Teyzeyi?
UE: Seemiyom
A: Halayı?
UE: Seeemiyom
A: Peki bakalım...

30 saniye sonra

Enişteyi (o ismini söylüyor) de seeemiyom (pardon ben sormayı unutmuşum UE, eksik kalmasın).

Anne tepki vermeyince ekler: "ağğasın o (ağlasın o), üzülsün."

Bizi sevmezsen üzüleceğimizi keşfedip parmağında oynatmaya başlama tarihin kayıt altına alındı bay UE.

3 Kasım 2010 Çarşamba

2. yaş doktor kontrolü

Çok şükür hastalık olmadan doktorumuza kontrole gittik. Doktorumuz da sizi böyle görmek ne güzel dedi.

Evde Doktorda kitabının üzerinden geçtiğimiz ve gün boyu evde doktor kontrolü oyunu oynadığı için ilk defa sakin ve doktorla muhabbet ederek girdi UE içeri.

Aşı meselesine değindi. Ama ben grip aşısı yerine kendi bağışıklığını geliştirmesini istediğim için konu kapandı. Hamilelerinde doğanın en iyisini yaratma çalışmaları kapsamında bağışıklık sistemlerinin düştüğünü (bebeği yabancı madde olarak görüp atmaya çalıştığını biliyordum, sonrasında bağışıklık sistemini düşürdüğünü bilmiyordum bünyenin) dolayısıyla hastalıklara çok açık olduklarını söyledi. Neden durmadan kolayca öksürdüğüm, burnumun aktığı anlaşıldı. Kadın doğumcum ve UE'nin doktoru arkadaş. Kadın doğumcum hiç bişi önermedi diyince gülüşerek aşı konusunu kapadık. Son gülen grip olmaz umarım.

UE'ni rutin kontolünde yazdaki hastalıktan eser kalmadığı görüldü. Kiloda dilim atladığı boyda aynı dilimde sağlıkla gittiğini söyledi. (Kilo 13.100 boy 91 cm.)

Göz ve diş kontrolleri zamanı dedi. Martta göz kontrolümüz tamamlanmıştı. En arka azıların gelmesini bekleyip sonrasında diş doktoruna gideceğiz. Bu doktorumuza başından beri gitmediğimiz için flor tavsiyesini atladığımızı söyledi (kurum doktoru vermişti ama ben hep dış madde korkanı olduğum için kullanmamıştım) artık florlu diş macunuyla fırçalama ile devam edebileceğimizi söyledi.

Alerjen etkilerinden dem vurdunuz ama biz de kendimizi fındık fıstığa vurduk dedim. 3 yaşına kadar önermiyorum. Şimdiye kadar etkisini göstememiş olması göstermeyeceği anlamına gelmez diyerek kararı bize bıraktı. Karar: fındık fıstığa mola.

Konuşma becerisini oldukça iyi düzeyde buldu. Kendi kendine yapabildiklerini de. Renkler faslını sordu, tamam dedik. Sayılara 3'ü sayabiliyoruz. 4'ü biliyoruz. Ama onun dışındakileri ilişkisisz uydurarak sayabiliyor. Ona kadar say diyince (illa ki sobe pozisyonu alıyor bir duvara kolunu dayayıp) başlıyor bir üç dokuz beş onyedi oniki saymaya. Parmaklarını öğrendi. Sağ sol başladı ama hangisi hangisi bilmeden. Annesi 32 yaşında hala bilmiyor. Doktor bezi sağdaki çöpe atın dediğinde solda baya çöp arandım. Sağa sarımsak sola soğan dedi, uzun zaman tazelerini de ayırt edemedim ki doktorcum ben onların:)) Annem hala şaşar bu yaşta bu eğitimle insan şaşırır mı diye. Beyinde sağ sol merkezi var demek ki, çalışmıyor bendeki:))

Ben artık damacanadan su içebilir mi diye sordum, cevabı evet oldu. Pompa kaynaklı kaygılarımız nedeniyle pet şişeleri kullanıyorduk. Bu arada Hürriyet Ankara'da okudum Kızılırmak suyu verilmeye başlanmış tekrar Ankara'da.

Biz konuşurken UE doktorun gözüne sabun atmaya başladı. Bu aralar favori oyunu. Hayali sabun atıp gözümüzü yakıyor. Sonra da hayali su atıp arındırıyor. Hayali oyunları çok arttı dedim. 2-4 yaş arası şizofren gibi olurlar, uydurma kurgu önde gider dedi.

Genel kan sayımı istedi. Aç karınla. Tiroid, kolestrol de dahil.

Tuvalet eğitimini sordu. Önce çömelerek bezine yapmayı, sonra bezle lazımlığa yapmayı, sonra da bezsiz lazımlığa yapmayı aşamalar olarak belirledi. Güzel d iyorsun da doktor:)) Ödül ve ceza asla yok, doğal bir olay diye ekledi.


Bütün kış görüşmemeyi diliyorum diyerek bitirdi. UE'nin fotograflarını çekti. Aynı makineden parçaları itinayla parçalanmışı var bizde de dedik.

UE tutturdu ben kalıcam diye. Baya bir ayın oyun çıkmaya ikna ettik. Yolda doktora gene gidelim diyordu.

2.5 yaişında UE'yi götüreceğiz. Pıtırcık'ı da her şey yolunda giderse 10 günlükken götüreceğiz.

1 Kasım 2010 Pazartesi

Çocuğuma Kitap Seçerken Kriterlerim

Günün çorbası Yeliz sormuş. Ben cevaplayasıya dünün çorbası oldu soru. İşte cevaplar...


Boncuğunuza kitap seçerken en çok önem verdiğiniz kriterler neler?

Kitap alışverişlerimde eksen kayması yaşadığımdan, inceleyerek kitap alımlarım azalmış durumda, tercihim internetten alım yönünde.

Sevdiğim bir yazarın, fikrini önemsediğim bir dostun tavsiyesi, bir övgü yazısı beni kitap tercihinde etkiliyebiliyor. Tabi tavsiye üzerine alımlarda beklentilerin karşılaşamadığı durumlar oldu.

Tostoraman'ı Perihan Mağden'in çok eski bir yazısında okumuştum. Not almıştım. Sonra edindim. Ben Tostoraman'ı karanlık buldum örneğin, UE de çok pas vermedi. Ama aynı yazarın Kasaba'nın En Şık Devi favorisi oldu. Gene aynı yazarın Süpürge'de Yer Var Mı?'sı oldukça hoş çizimli, başta ilgisini çekmedi ama yeni denememde onun da ilgi alanına gireceğini düşünüyorum.

Mumuk da öneriyle aldığım ayrı bir fiyasko olan kitap. Bir heves aldım. Mumuk Oyuncakçı'da, bu yaş için gene fazla kasvetli.

Zaman içinde kaydettiğim yazarlar oluyor. Behiç Ak ve Sevim Ak gibi. İlerleyen kitap alımlarında listeye eklenecek.

Ben klasiklerden vazgeçmem, bu da geçen zaman içinde belirleyicim olacaktır. Demiryolu Çocukları'nı bir önceki alımda edinmiştim.

Çok değerli bir başka seçme kriterimse hayatımla kesişen kitaplara denk gelmem:)) Pıtırcık edinme sebebim, hamileliklerimde bıcırıkları pıtırcık olarak isimlendirmem oldu örneğin (çok geçerli bir kitap seçme bahanesi).

UE, de kendi hayatıyla kesişen kitaplardan hoşlanıyor. Hediye gelen Calliou (böyle mi yazılıyordu) kitabındaki abi kardeş UE ve pıtırcık örneğin. UE ve E.'yi bulalım diye tutturuyor. Gene bu kitapta UE'nin eşyalarını da kapan kuştan var, Calliou'nun sandvicini kapıyor, bayılıyor o kısmına. Tübitak yayınlarından Doktor'da diye bir kitap almıştım. Doktor korkusunu aşmamızda yardımcı oldu. Aşı öncesi kitabın aşı sahnesini okuyup gittik. Ben faydasını gördüğümüzü düşünüyorum. Diş Hekimi'ndeyi de almıştım ama hayatımızın içinde olmadığı için çok ilgisini çekmedi. Hayatın içinden olsun diyelim özetle.

Bunların dışında keşke tüm kitaplar Tübitak Yayınları'nınki kadar uygun fiyatlı olsa. Seçme kriterim değil ama seçince mutlu olurdum.

Bir Dolap Kitap'a da göz atıyorum. Radikal Kitap'ta gördüğüm yayınlardan da etkilendiğim oluyor.

Ve kitabın mesajı da seçmem için çok önemli bir kriter.

Ve de öğretmen anneanne dedenin tavsiyeleri bir başka kriterimiz.

Ve de daha önceki deneyimler seçim kriterlerim.

Bir kitabın kapak tasarımı sizi cezbeder mi?

Öncelikli belirleyicim olmasa da etkilediği zamanlar olur.

Çocuk kitaplarının didaktik yaklaşımlarını nasıl buluyorsunuz?

Gözüne gözüne sokulmadığı sürece, didaktik yanı, mesaj kaygısını seviyorum. Tabi ki mesaj yaşına uygun olmalı, diş fırçalayan ya da süt içen, kedileri seven, oyuncaklarını toplayan çocuk gibi.

Çocuk kitaplarındaki resimler nasıl olmalı sizce? Hikayesini beğendiğiniz bir kitabı ilüstrasyonlarından dolayı almamazlık ediyor musunuz veya tam tersi oluyor mu? Hikayesi uyduruk olan bir kitabı grafiklerine aşık olarak aldığınız oldu mu? Grafiklerde aradığınız temel özellikler var mı? Varsa nedir?

Kardeşim okuma öğrenmeden önce (ki okula gitmeden okuma öğrendiğine göre 5 yaşlarında filan olmalı) resme bakar, aşağıdaki metnin üç aşağı beş yukarısını uydururdu. Birgün 10 Kasım temalı metne rastladı. Atatürk resmine bakıp bu çok zor okuyamam dedi. Çocuk kitaplarında resmin en az metin kadar önemli olduğunun benim 0için o zamanlar göstergesi olmuştu. Hikaye ve metin koşutluk göstermeli (kendi kendine okuyabileceği zaman).

Hikayesi uyduruk olsa da şimdilerde çok farketmiyor, çünkü UE'nin sevecedği vurgularla ben kitabı uyduruyorum zaten:)) Ama ilerde kaliteli bir Türkçe belirleyicim olacaktır.

Ve Mumuk Tostoraman örneklerinde olduğu üzre kasvetli olmamalı. Tudem yayınlarının Sayılar ve Renkler'i çok canlı renklerle olmamasına rağmen UE'nin uzun süre elinden düşmedi, ben olsam bu kitapları almayabilirdim. Bu deneyimden sonra kuşe kağıda olmasa da olur, canlı renkler olsun diye de tutunmayabilirim.


Çocuğunuzun şu anda en çok sevdiği 3 kitap hangileri? Bu kitapların bir ortak yönü var mı?

Hala Kasabanın En Şık Devi 1 numarada
Doktorda 2
Calliou 3

Sanırım ortak yanları yok.

Bir çocuk kitabı yazsanız hangi temayı işlemeyi düşünürdünüz, ya da temasız öylesine bir masal mı uydururdunuz?

Mesaj kaygım olurdu:)) Bu aralar uydurduğum masalda, en sevdiği Egemen UE'ye kamyonunu alır gelir. UE de oyuna katılmak isteyip kepçesine yeltendiğinde (kelime haznesi de geniş olsun kitabın:)), kepçesini yere attığı içni annesinden aldığı oynamama cezası aklına gelir. Annesine cezasının ne zaman biteceğini sorduğunda annesi saatine bakıp bir saat sonra cezanın biteceğini söyler. Egemen ve UE vakit geçirmek için markete giderler. UE Egemen'e en sevdiğin şey ne diye sorar, Egemenin süt cevabına UE'nin karşılığı bense hiç sevmem olur. Egemen bu cevaba çok şaşırır. Böyle faydalı bir şeyi nasıl sevmezsin der ve ekler, süt içmezsen kemiklerin (ileri düzey bilgi de verelim:)) ve boyun uzamaz. Bunları duyunca UE hatasını anlar (büyük hata:)) ve süt içmeye karar verirler. İki kutu süt alıp kasaya geldiklerinde paralarının yetmediğini görürler (ilerde bu kısma bir kutu süt 50 kuruşsa UE'nin 75 kurşu varsa ne kadar para eksik kısmını da ekleyeceğiz) bankamatik'e giderler (bu aralar bayılıyor) dıt dıt dıt şifrelerini girip beş para çekerler. Markete geri dönüp sütlerini alıp UE'lere giderler. Kamyon ve kepçeyi de alıp oynayarak günü bitirirler. Masal da burda biter.

Diyorsunuz ki bu kitap satmaz ki, siz öyle sanın on kere dinlemeden bırakmıyor UE:))

Çok kuvvetli kafiye yeteneğim vardır. Kitap yazsam kafiye becerisinde Yıldırım Türker'i aratmam.