25 Eylül 2010 Cumartesi

16. hafta - Artık Daha da Dikkat...


Tam yazmaya başlarken bir pıt yedim. UE uyurken, pıtırcık uyanık demek;) Size selamları var muhtemelen. 16. haftayı da geride bıraktık. Benim doktorum 16. haftadan itibaren daha da fazla özen istiyor. Günde bir litre süt ya da muadili. Akşam üzerleri biraz fazla kaçırdığımdan, gece yatarken süt faslını pek gerçekleştiremiyordum. Süte yer kalacak biçimde bir beslenme planına geçmem lazım. Çatlak kremine de başlama zamanı.

Büyüyen karnımla birlikte, UE kardeşine daha çok ilgi gösterir oldu. Dün kardeşi UE'ye hayvancıklar göndermişti, sabah UE kardeşine üzüm yedirmeye çalışıyordu. Pek iyi geçiniyorlar, arada UE'nin hey heyleri gelse de:))

Bu hafta muhtemelen iş yerinde nefes alacak vakit olmamasından kaynaklı, biraz da evde UE'yi satabilecek kişi sayısının fazlalığından destekle, erkenden bayılayazdım.

UE en sevdiği ikinci dagunasını da kırdı. Böylelikle sevmediği ve emziği farklı dagunaya kaldık. Sanırım diğer emziklerle emme duygusunu tatmin ediyormuş. Daguna daguna su içmeler bitti. Anne dondur komutuyla bölünen uykum nispeten tamlandı.

Kelek mevsimindeyiz, çok mesudum. Ne kadar az insan kelek seviyor. Marula dadanmaya başladım. Bayılırım göbekli marulun içindeki tazecik olanları çıtır çıtır yemeye. HAvuçlar beni al beni al diye sesleniyor. Özlemiş miyim ne kış sebzelerini. Kış sebzeleri çıksa da havalar bunaltmaya devam ediyor. Tek faydası mevcut elbiselerimi giyebiliyor olmam. Serinleme halinde bir alışverişe çıkmam gerekecek ki, bu dönemki yoğun tempomda en son istediğim şey alışveriş faslı.

Bir sarı elma, bir avuç kuru üzüm. Bolca su da kaynasın. Emzirme zamanımın kompostosu. Şimdi de bolca su içebilmek için suya lezzet versin diye bugün yaptım. Aferin bana.

UE'nin bana bulaştırdığı gripten miras gıcık gibi öksürüklerim kaldı. Sıcaklarla terleyip soğudukça atlatamıyorum. Ayağıma çorap giydim bu sıcakta. Sıcak tuttukça azalıyor sanki.

Kilo Artışı: 2.7. Hızlı artoış başlamış mı ne?
Haftanın Sıkıntısı: Yorgun hissetme.
Haftanın Heyecanı: Yorgunluktan heyecanlanmaya vakit mi kaldı.
Pıtırcık: Bir litre sütü bene paylaşabilecek kadar azman.

21 Eylül 2010 Salı

Ben ben, kendim.

Biraz da UE'den haberler.

"Ben,ben" , "ben", "kendim" o kadar çok kullandığı kelimeler ki bugünlerde UE'nin. Herşeyi kendisi yapacak. Dokunmayın sakın.

Geçtiğimiz cuma, Mustafa Bey'e kontrole götürdük. Mutlu haber. Sıvı çözülmüş. Otitler 0-3 yaş çocukların %85'inde görülürmüş. Görülme zamanı, bahar ayları. Yazın görüldüğü için bir yatkınlık var mı soru işaretim, bu kadar çabuk hallolmasıyla gitti dedi Doktor Bey. Ama gene de emin olmak için Aralık Ocak civarında bir görüşmek istedi.

Korkmalar başladı. Ben ben, kendim efesi, iş korkmaya gelince o kadar da efe değil. Çocuk doktorumuz korkmaların 2 yaş civarı başlayabileceğini söylemişti. Matkap ve hiltiden geçen seneden kalan bir tedirginliği var. Şimdi karanlıkta odasına tek başına gidecek olsa, salonun koridora açılan kapısında dikilip, matkap diyor. Matkap gelirse seni koruruz, zaten kapımızı kitledik gelemez diyince gidiyor odasına.

Geçen gece uykusundan uyandı seslendi, anne koookuyom diye. Neden korkuyorsun diyince bişi yok ondan diyor:)) Muhteşem cevap. Duvardaki karaltılar, yatağın altındakiler fasıllarına az kaldı sanırım.

Nedensiz ağladığı zaman, ben ağlayan çocuk sevmiyorum demiştim. Hemen kaydetmiş. Geçen bir arkadaşımız seni çok seviyorum diyince cevap verdi sevmiyom diye. Neden sorusuna uyduruğu ise ağlıyoooo oldu.

Yapmam, öpmem yerine, yapamam öpemem formatıyla kullanıyor.

Erişteli/Şehriyeli yeşil mercimek çorbasının taneleri yoğun şekilde veriyorum, en bayılarak yediği yemek bu aralar. Yeşil mercimeğin besin değerini düşündüp o yedikçe ben mest oluyorum.

Daguna daguna (biberon) su içiyor. Keyif insanı şeklinde. Ben de küçükken çok su içermişim. Suya bu ani düşkünlük bizi ilk başta tedirgin etmişti. 4 doktora belirtip ne güzel içsin cevabı alınca, tek derdimiz, kısa sürede külçe ağırlığına gelen bezlerini değiştirmeye yetişmek oldu. Bir gecede 5 bez değiştirir olduk. Mustafa Bey yatarak birşey yemesin içmesin dedi. Yediği yok, ama su yatağına uzanıp, bacak bacak üstüne atıp keyif yapma aracı. Geçen 4 günde vazgeçiremedik dagunadan. Çalışmalarımız sürüyor.

18 Eylül 2010 Cumartesi

15. hafta - İlk pıt pıt pıtlar...


UE'ye hamileliğinde, Avrupa Futbol şampiyonası vardı. Son dakikalarda yendiğimiz fırtına maçlar. Bİr maçta Rüştü hatası nedeniyle gol yemişti. Son dakikalar. Bitti demiştim. Sonra Rüştü topu orta sahadan aşırdı. Top Arda'ya ulaşıp, Arda'nın pasıyla Semih'in golü mü olmuştu, futbolcuları ben mi uyduruyorum hatırlamıyorum (Benim isim listemde Arda da vardı. Baba yer gök Arda olacak şimdi diyince, haklı bulup elemiştim). Demiştim ki, düdük çalmadan hiç bir şey bitmez. Tabii, çoğu insan gibi ben de zora düşünce pes etmeye eğilimli hayatıma devam ettim muhteşem özlü sözümü turnuva bitince unutarak. Sırbistan Türkiye Basketbol maçına kadar. Son 4 saniyede geri düşünce gene yenildik dedim. Oysa ne uzun zamandır basketbolda 4 saniye. Az kalsın 0.5 saniyede Sırplar götürüyordu maçı. Eğer ki çocuklarım günün birinde okursanız bu satırları, siz hiç unutmayın olur mu, nefes alıyorsak umut vardır... (Deli Saray'lı da sevimli diziye benziyor).

Haftanın geçiş hızını anlamadım. ABD Türkiye final maçında yenilmemize az kala Pıtırcık, pıt pıt pıt öpücük balığım oldu benim. (Atilla Atalay'ın Öpücük Balığı'nı okumayan varsa mutlak okusun). Salı günü de bir pıt pıt pıt yaptı. İlerleyen haftalardaki daha kuvvetli etkilerime başlayacağım haberini verdi.

Gebeliğin en keyifli dönemindeyiz kuramda. Yaşanan da aynen öyle devam ediyor. İlk dönemde olmayan, erken uyku sorunsalı dışında birşey sıralayamam. UE, havaların erken kararmasıyla uyku saatini tekrar 8:30 çektiği ve yatar yatmaz da bayıldığı için bu durumda çok sorun oluşturmuyor.

İş yerinde tempom çok yoğun. 2 hafta sonra sı için planlanan kapsamlı bir geçişimiz var: son hazırlıklar, testler... Günler çok çok hızla geçiyor.

Mustela'nın çatlak kreminden 3 al 2 öde kampanyasında aldım. Bir kutusunu benden bir hafta geriden gelen arkadaşım aldı. Dünyanın bütün gebeleri, birleşin fırsatları kaçırmayın. Bir hafta sonra kremi kullanıma alacağım. Zaman hızla akıyor, hem de çok hızla...


Kilo Artışı: 2.2 Hafta içinde 3.5'e ulaşıp a-aaa dedirtmişti:))
Haftanın Sıkıntısı: Erken gelen uyku.
Haftanın Heyecanı: 12 Eylül'de hissettiğim ilk hareketler.
Pıtırcık: Varlığını pıt pıtlarla hissettirecek kadar kocaman.

14 Eylül 2010 Salı

Tarihte Bugün - 14.09.2008 UE'ye hamileyken yazmışım.

Cuma günü başlayan kırıklık, cumartesi alışveriş yorulmasıyla cumartesi akşam 20:00 sularında annemin kendini yatakta bulmasıyla seyretti.

Ateşi hiç çıkmadı ama gözleri yandı, başı yatmak istedi ve ağrıdı. Annemin hastalığı bana yaradı, tulumba tatlısı ve ballı içeceklerle süper kurbağa kahraman oldum, zıp hop oyunlar oynadım. Babamın eli de bol kepçe. Annem süte koysa koysa 1 çay kaşığı bal koyar. Babam tatlı kaşığından başlıyor açık arttırmaya, canım babam.

Bi de bu haftasonu çok lezzeti iki palamutu midelerine indirdiler(geçen haftakileri pek beğenmemiştim) ben de omega üçlerle beynimi geliştirdim. Annem hamileliğinin başlangıcında bakla ve balık görmek istemiyordu. Yazın ananemlerde çok güzel balıklar yedi ama Ankara'daki çiftlik balıklarını benim hatırım için yiyiyordu. Deniz balıklarını tekrar sevdiğini görmek onu çok mutlu etti. Bakalım baklaya tepkisi nasıl olacak, altı ay kadar beklememiz lazım...

Pazar sabahı kalktığında iyileştim sandı, ama biraz hareket edince gene yataklara düştü, sonra gene doğal bakım kürü ile akşamüstü ayağa kalktı galiba artık tekrar yatmaz. Bu arada grev diye bir film izledik annemle. Polonya tarihi hakkında ilk bilgilerimi edindim.

N. teyzemin tarhanası annemi iyileştirdi, bi de o güzel tulumba tatlıları;) Hasta geçen bir haftasonunun ardından annem aldığı sonbahar giysilerini giyip buzdolabından bişi yemeyip kendisine iyi bakmaya kararlı.

---
Vay be, ilk hamilelikte hastalıkta amma konforlu oluyormuş. Demek iki kez hastalanmışım geçen hamileliğimde, benim aklımda mayıstaki felaket grip kalmış sadece.

13 Eylül 2010 Pazartesi

UE, kovayı heyecanla bekliyor:)

Anne : UE, kova meme emsin mi?
UE : I-ıh.
Anne : Patates yesin mi?
UE : I-ıııh.
Anne : Patlıcan? (ki hiç umurunda olmayan bir yiyecek)
UE : I-ıııııııııııııııııııııh.

Anne: UE, halan kovayı sevsin mi?
UE : Sevsin.
Anne : Oyuncak alsın mı?
UE : Alsın.

Ertesi gün halası UE'ye bakmaktadır. Laflarlar...

Hala : UE, kovaya oyuncaklarını verelim mi?
UE : Nok (Yok).

Bir müddet sonra legolarını yavaştan yatağın altına iter.
Hala : UE, oyuncakların nerde?
UE : Kedi aaadı (kedi aldı).
Hala : :))

Akşam teyzesiyle oynarken, teyze tık tık tık kapıya vurur. UE , anne, baba, kova der. Nasıl nasıl ilişkilendiriyor kimbilir o güzel aklında, gelip kapıyı mı çalacak acaba kova?


Bu sabah anneğğğğv namesiyle yatağına ilişmiştim. Kaşla göz arasında kalkıp bizim odaya gidip, gözlüğümü alıp doğru haline getirmiş caaanım çerçeveyi. Anneeee, a-aaaa nidasıyla geldi. Sanki biri kırmış da kenara atmış bu da tesadüfen bulmuş, öyle bir şaşkınlıkla a-aaa. Aylardır ertelediğim çerçeve alımına mecbur bıraktı beni. Alışverişten hiç hoşlanmıyorum:(( Neyse ki yedek gözlüğüm vardı. VE gözlüğümü erişemeyeceği yerlere koymakta bana kalan ders olsun.

Sıcaklardan bunalmış, deli yatan ue, döne döne yataktan ve sonra da kapıdan çıkmış.

10 Eylül 2010 Cuma

14. Hafta - Acaba Mutfak Ne Tarafta?



Anne: UE, kardeşinin adı ne olsun?
UE : Kova
Anne: Olsa olsa kova burcu olabilir.

Bir zaman sonra

Anne: UE, kardeşinin adı en olsun?
UE : Kova buğğğsu
Anne: :)))

Böylelikle pıtırcıka isim bulma sorunsalını da aşmış olduk. Ne ile ilişkilendirdi de kova dedi çok merak ediyorum.

14. hafta, sıkıntıların oldukça azaldığı bir hafta oldu. 16.haftadan sonra beslenme programımız değişiyor olmasına rağmen (günde 1 litre süt ya da muadili örneğin). Artık pıtırcık baya adam olduğundan ve çektikleri arttığından beslenme hususunda, ek ek önlemlere başladım. Belki de bulantılarım geçtiği için gözüm yemek görmeye başladı. Normal Şartlar Altında (NŞA), bakliyat soframızda oldukça önemli yer tutmasına rağmen, her gün bir çeşit bakliyat yiyecek şekilde düzenlemeler yaptım. Buzlukta tükenmeye yüz tutmuş haşlanmış nohut stoklarımı günledim. Her gün bir maden suyu alışkanlığıma midem izin verdiği için döndüm. Marka tercihim kesinlikle Beypazarı.

Ekmek makinesini tekrar baştacı ettim. İnsanın midesi bulanırken canı ekmek yapmak bile istemiyor. 2 su bardağı tam buğday unu, 1 su bardağı beyaz un, 1.5 tatlı kaşığı maya, 1.5 su bardağı süt, 1/2 tatlı kaşığı tuz, 1 tatlı kaşığı şeker, mayalanma sırarında bir su bardağı yulaf ezmesi süt ile ıslanır ki, şişsin ekmeğin sütünden çalmasın. Dıt dıt dıt sesinin duyulmasıyla, sütlü yulaf, susam, kekik ve kırmızı biber ekmeğe eklenir. UE ve annesi bulana bulana yer. Baba sabah kahvaltılarında fena bulmazken diğer öğünlerde yüzüne bakmaz.

Buzluktaki balık stoklarını tüketme gündemde. Ne de olsa sezon açıldı. UE'ye hamileyken Amasra'dan N.'nin eniştesinin taze taze tutup yolladığı palamutlarla açmıştı sezonu. Vira bismillah!

Barbunyaları da attık buzluğumuza. Derin dondurucu alsam mı, almasam mı?

Evimizin cephesi değişince kurutma işine girişmemiştik. UE'ye hamileyken 4 büyük kavanoz kuru yapmıştık. Süt üretiminde, mutluluk hormonu üretiminde kullanmıştık. Baktık ki mürdümler pek güzel, sabah güneşi alan balkona, sonra öğle güneşi alan odaya taşımacılık yaparak baba pıtırcığı da kurusuz bırakmadı. Kayısı, şeftali ve armut kurularından mahrum olsak da hiç yoktan iyiyiz. Tek sorunumuz kuruları UE'nin saldırılarından koruyabilmek;)

Babycenter'da gebeliğin 10 altın besinini göndermiş bana.

1. Yumurta : Başından beri, günde en az bir tane (bayılırım yumurtaya)12 vitamin ve mineralin yanında muadili olmayan proteinler içerir yumurta.

2. Somon: Omega-3. Ve ağır metaller içermiyor. Uskumru ve hamsi de bu açıdan çok kıymetli balıklar bildiğim kadarıyla. Bizim stoklarda hamsi mevcut. Palamuta az kaldı. Sırtında siyahı olan balıkları kaçırmamaya çalışıyoruz.

3. Bakliyat, liftli yapısıyla hemoroidden korurken, demir, calsiyum gibi değerler sağlıyor. Kan şekerini de geç yükseltmesi artılarından.

4. Tatlı patatesler : Patatesin tatsızı mı olur ki:))

5. Popcorn ve diğer tohumlar : GDO'lu mudur ki?

6. Ceviz : Bir başka omega üç kaynağı. Balık ve ceviz bebek beyin gelişiminde çok etkili. 2 ceviz, 3 fıstık, 4 fındık ... formülüm bu gebelikte de kullanımda. Harika ara öğün ve çok kıymetli yağlar mineraller. Aman abartmayın.

7. Yunan yoğurdu: O ne leyn? Yunanistanda satamadıkları lokumu, Türk lolumu diyip satmaya çalışmışlardı Türk olduğumuzu bilmeden. Ama Amerikalı'lar bayılıyor Yunanlaştırmaya. Yunan baklavasını musakkasını tattım. Beter bişi. Sadece Amerika'da aç kalmışken Yunan aşçının yaptığı (burada dönüp bakmayacağım lezzette) sarmaya yarabbim şükür demiştim. Ben Türk yoğurdumu kendim mayalayarak yiyiyorum. tam olmasa bile 0.5 puan alır mıyım Babycenter?

8. Koyu yeşil yapraklı sebzeler : Acar Bey'in altın kuralıydı. Demir istiyorsan daha yeşilini seçeceksin. Babycenter da hemfikir:)) Bilmin yolu bir:P

9. Yağsız et : Kırmızı yağsız et. Kolestrol, bebek gelişimde çok önemli bir etkendir. Bu bilgiye de Toefl çalışırken dinleme alıştırmalarında rastlamıştım. Hem kırmızı etteki kolestrol hem de demirden, hem de proteinden alıyoruz.

10. Renkli sebzeler meymeler: Kırmızı biber, domates, mor incir, mürdüm erik, tezgahlara serilmeye başlayan narlar, ah o siyaha çalan elmalar, daha neler neler.

Bu da benden 11. Soğan, sarımsak, yiyin bol bol bağışıklığınız güçlensin.

14. hafta mutfakta şenlik varla geçti gitti. Pırıtcık ilk bayramını yaşadı.

UE'nin havanın erken kararmasıyla uyku saatini öne çekmesiyle, kızlarla buluşulup naneli limonata ve sohbetin tadına varıldı. Sinemalarda beklediğim filmler gelir gelmez biraz da sinema keyfi yapmak istiyorum, 2 çocuklu kadın olmadan evvel.


Kilo Artışı: 2 (Hafta içinde 1.4 idi, ah babanne aaaah, nasıl dayanayım taze kızarmış sigara böreğine?:))
Haftanın Sıkıntısı: O da ne ki?;)
Haftanın Heyecanı: Tabi ki 12 dev adam. UE'ye hamileyken de futbol takımı efsane yaratıp beni heyecandan bitiriyordu.
Pıtırcık: Artık beslenmemi çok çok önemseyecek kadar büyük.

9 Eylül 2010 Perşembe

UE'nin kulak sıvısı.

Tatil dönüşü hastalanmıştı UE. Boğaz problemiydi. 1 hafta Augmentin tedavisi sonrası iyileştiğine güvenerek dışarı çıkmış şifayı kaptırmıştık (bana da bulaştırmıştı). Griptir ilaçla bir hafta ilaçsız yedi gün sürer derken burun tıkanıklığı, gece öksürük nöbetleri başlayınca, ateş de eşlik edince soluğu acil serviste almış, Sudafed tedavisine başlamıştık. Durum iyiyeşmeyip kötüleyince gene acil servise gittik kulaklarında sıvı biriktiğini ögrenip, kurum doktorunun da hemfikriyle Makroll tedavisiyle devam ettik. Kendi doktoru gelince, kulağındaki sıvının geçmediğini bir hafta daha antibiyotiğe devam etmemiz gerektiğini söyledi. Bu hafta sıvıda azalma olmasına rağmen geçmediği için Kulak Burun Boğaz (KBB) uzmanının görmesini tavsiye etti. Mustafa Saatçi'ye götürdüm. Yapılan kontroller ve test sonucunda şimdiye kadar yapılan tedavinin doğru olduğunu, şu ana antibiyotik kullanmaya gerek kalmadığını Nasonex'e ve Zyrtec'e devam ederek 10 gün geçirip tekrar görmek istediğini, ama 10 gün sonra temizlenmiş olur diye şartlanmamamızı ifade etti. Bu tarz sıkıntılar (otit demişti sanki) bu yaş çocuklarda sıklıkla görülen bir sorunmuş. Mustafa Bey'in UE'nin nazlanmalarına gösterdiği sabra, açıklamalarındaki detaylara hayran kaldım. Bu süreçte bizden ricası, çocuğu üşütmememiz, rüzgarda kalmaması ve bayramda diğer çocuklarla irtibata geçirmememiz. Kreşlerde salgın olduğunun da altını çizdi. 2 yaşına kadar bir sıkıntısı olmadığı için (rutin ateşlenmelerini ilaçsız atlattığı için doktorlar hiç kaale almıyor) kulak sıkıntılarına karşı hassas olmadığını düşündüğünü, ama bu tarz sıkıntılara baharlarda rastlandığını yazın ortasında böyle bir şey geçridiğimiz için de bir hassasiyet var mı diye soru işareti oluştuğunu belirtti. İzleyip göreceğiz. Kreş yaşının hastalıklara bağışıklık açısından dört olduğunu, ama çocuklarında da kreşten aldıkları çok şey olduğunu, çocuğun hassasiyetine göre dengelemek gerektiğini söyledi. Okula başlar gibi kreşe de Eylül'de başlandığını idealinin yaza doğru olduğunu da vurguladı. Seneye tatil dönüşü kreşe başlatsam mı düşüncelerini kenara koyup, vakti gelince bakarız felsefesine dönüyorum.
2. hastalığa yakalanmasındaki etken biz iyileşti, antibiyotik aldı canavar oldu yaklaşımındayken vücudun nekahat evresinde olması...
UE hastalık süresinde verdiği 500 gramı, 1000 gram olarak aldı. Kulaktaki sıvısını bilmesek herşey eskisi gibi. Umarım 10 gün sonra sıvı da çözülmüş olur, daha da umarım UE kulak sıkıntılarına yatkın grupta değildir.

8 Eylül 2010 Çarşamba

İrmikli patatesli besleyici çorba

Yemekcini'nde rastladım tarife. İrmiğin besleyici özelliği nedeniyde yemeklerde kullanıma almak hep aklımdaydı ama muvaffak olamamıştım. Tarifteki ölçülerin yarısını kullandım. Hazırda tavuk suyum olmadığı ve çıkarmaya vaktim olmadığı için de suyla pişirdim. Hiç fean olmamıştı. UE, iki tabak götürdü. Babası da iki tabak. İki tabak da son iftarı tatlandırsın diye komşuya gitti. Bir tabak da anne içti. Etti mi bu ölçülerden 7 tabak.

1 orta boy soğan
2 orta boy patates
1/2 çay bardağı irmik.
1 yumurta sarısı
1/2 limon suyu
tuz
karabiber
sıvı yağ

Koklattığım zeytinyağında önce blendırdan geçirdiğim soğanı, sonra irmiği kavurdum. Üstüne bir litre suyu ekledim. Kaynamasını bekledim. Beklerken patatesleri soyup blendırda kıydım. Kaynayan karışıma patatesi ve tuzu ekledim. 40 dakika kadar kaynattım. Terbiyeledim. UE yoğun kıvamlı çorbaları dökmeden yiyebildiği ve yoğun kıvamda daha çok besin olduğu için UE'nin payını ayırdım. Biraz daha su ekledim ve de 1/2 çay kaşığı karabiber. Mmmmm. Afiyetle yedik. Aferim bize.

3 Eylül 2010 Cuma

13. hafta - Naaaasip



Akyaka'dan dönerken Denizli'de durup tekstil alışverişine bıraktık kendimizi. Tutan toplamı yyuvarlamak için adam bir şey daha alın diyince, beğendiğim pembe havluyu verdi yanındaki kız naaaasip diyerek. Ya nasip gerçekten de. N.'nin UE'nin cinsiyeti belli olmadan getirdiği tişörtün yanına koyduk pembe havluyu.

1 Eylül'de doktorla kontrolümüz vardı. Tarama testi yapıldı. Büyük ihtimalle kız dedi doktor Ptırcık için. Kesin sonuç 2 Ekim'de.

16. haftaya kadar bulantılar halsizlikler olabilir dedi. Boşuna mı seçtim ben ilk dönemi kapatıp rahatlayacağımız için kutlamalı 13 sembolünü;)

Organ gelişimi tamamlandı. Artık organların büyümesini seyredeceğiz. Geçen sefere göre çok büyümüş Pıtırcık. Kıpır kıpır kıpraşıyordu eller ayaklar. Daha ben hissedemesem de.

Bulantılar aralıklı yokluyor. Sıcakların geçişi mutluluk veriyor.

İsim önerileri bekleniyor.

Hep yılbaşlarında yapılır ya geçen sene değrlendirmesi, gebelikte ikinci döneme geçerken ilk gebelikle beni baz alarak karşılaştıracak olursak:

İlk gebelikte günler daha yavaş geçer, neresi ne kadar büyümüş, hangi hafta ne olmuş daha heyecanla daha merakla takip edilir.
İkincisinde bir çocuğun varlığının etkisiyle, günler nasıl geçer anlaşılmaz. İlk heyecan olmadığı için araştırmalar pek aralıklıdır.

İlk gebelikte doktor daha detaylı anlatır. Daha çok sorular sorulur.
İkinci gebelikte, doktor daha az anlatır, anımsanamayanlar sorulur.

İlk gebelikte aşırı acemi olunur.
İkinci gebelikte, bu değer UE'de şu muydu denir, istatistik meraklısı doktor UE'nin notlarına döner değeri bulur, karşılaştırmalar yapılır.

İlk gebelikte alışveriş yapmak için acele edilmez, batıl inanışlar devrededir.
İkincisinde naaasip der kenara konulur.

İlk gebelikte alışveriş faslı dışında daha bilimsel takılınır.
İkincisinde altın kural daha çok uygulanır "maşallah, mazallah, inşallah".

İlk gebelikte hep Pıtırcık'tan bahsedilir, hayaller kurulur.
İkinci gebelikte büyük gündemdedir. Uyuduğunda Pıtırcık gündeme gelir. Hayaller büyük olanın da katılımıyla daha bir süslüdür.

İlk gebelikte, planlar bol kepçedir. Doğmamış çocuğa çok donlar biçilir, bir yaşında kreşe verilir, gezilir tozulur çocukla birlikte.
İkinci gebelikte gerçekler görülmüş, hele bir vakti gelsin de dile pelesenk olmuştur.

İlk gebelikte kimya labaratuvarını aratmayacak titizlikle beslenme gerçekleştirilir.
İkinci gebelikte, büyük beslensin de listeye girer, beslenmede Emine Beder kriterleri (bardakla, kaşıkla ölçümlerle) beslenme yeter görülür.

İlk gebelikte hastalanılır, yatakta serili yatılır.
İkinci gebelikte hastalanılır, hasta olan büyükle ilgilenilir, ilacını içirmek için şebeleklik yapılır, oyunlar oynanır, gece her uyanışında yanında bitilir.

İlk gebelikte, cinsiyet tercihleri daha bir geçer gönülden.
İkinci gebelikte, evlat sevgisi tadılmış, iki cins de olsa ayrı bir muhteşem olacağına hükmedilmiştir.

Eklemeleri olan var mı kıyasa?


Kilo Artışı: 1.8
Haftanın Sıkıntısı: Tatilin olduğu hafta sıkıntı mı olur:)
Haftanın Heyecanı: Cinsiyet hakkında ipucu almak.
Pıtırcık: 6 santim.

Pıtırcık Daha Küçükken - Önceki Hafta
Pıtırcık Daha Büyükken - Sonraki Hafta

2 Eylül 2010 Perşembe

Büyümüş mü?

UE'nin fotograf makinesine sıkıştırdığı 80 lira çıktı çok şükür....
Büyümüş mü görüşmeyeli?



Türk gerçeği...

Yorgunluktan bayılmış...

Keyfi pek yerinde...


Taksi oyunundan bir pasaj, bayılıyor...


Ne cinlik yapsamkine?

1 Eylül 2010 Çarşamba

23. ayında UE'den haberler...

Hep pırıtcık hep pırıtcık, UE yi merak edenler de var. Gelelim UE neler yapıyora. Yaklaşık 3 haftadır yakasını hastalıktan kurtaramadı. Deniz, açık hava etkisinde aldığı kiloların 500 gramıyla vedalaştı bu dönemde. Daha önceki tecrübelerimden biliyorum ki, hastalık sonrası tez zamanda toparlar.

Hastalık ona azıcık öksüren birini gördüğünde doktoğa tavsiyesi vermeyi kattı. Münüklerini çıkarma yöntemlerini geliştirdi. Doktor kontrolünde daha az ağlar, evde doktor nerelerini kontrol etti diyince kulağı, ağzı, sırtı diyip gösterir oldu.

İnadım inat, kırk kanat durumlarında. Yemek yemiyorsa sakın yeme dersem iştaha geliyor. Şortunu giymiyorsa, aman giyme dediğimde anında giyiyor. Hastalık hali uzun sürünce iki yudum daha fazla yesin diye sofrada "yeme!, yeme!" oyunları yapar oldum. Biraz iyileşip kendisi yer olunca oyunları bıraktım. Bu sefer o "yeme" diyerek hadisene yeme de oynayalım yaklaşımlarını geliştirdi.

Çenesi her geçen gün kuvvetleniyor. Anlatacak birşey yoksa, bulaşık makinesini gösterip yıkamıyo, vantilatörü gösterip dönmüyo diyerek sohbet başlatıyor.

3 gün tatili fırsat bilip Akyaya'ya gittik. Merdivene çıkan kediye düşersin, üşüyüp denizden çıkınca denize geri giren babasına üşürsün uyarılarında bulunuyor.

Arkadaşımız sigara için ateşi olan var mı diye sorunca, elini alnına koyup yok cevabı vermesi güldürürken, arkadaşımızın kızı Mavi'ye kırmızı, diğer arkadaşımızın oğlu Sarp'a sert demesi de muzip mi acaba merakı uyandırdı. Mavi 17 aylık, Sarp 12. UE pek irtibata girmedi, ben abi oldum halleri dorukta.

Gidişte gelişte yanımıza hiç oyuncak almadan yol boyunca şarkıyla, sohbetle oyalayabilmem de büyüyor mu ne dedirtti.

Arabada büyüyor mu derken, tuvalet eğitiminde biraz mola dedik. Lazımlığa oturmaya başlayınca kakasını tutmaya başladı. Ben de bezle biraz daha devam dedim. Ama şortu yoksa bezi açıp (neyse ki ıslak zeminlere) çişini yapıp, kaka diye haber veriyor:))

Kafayı arabanın şoför koltuğuna taktı. Babanın diyip yerleşip, anahtarı takıp kontağı radyoyu çalıştırabilecek şekilde çalıştırıyor. Sonra da direksiyon sallıyor.

Annenin, babanın, Umege'nin diye herkesin eşyalarını sayması favorisi.

Kırmızı, mavi ve pembe renklerini öğrendi. Yeşil zeytine beyaz zeytin diyor:))

Kamyön (Kamyon) aşkı hat safhada.

Doktordan çıkarken sekreter teyzesine hoşçakal de dediğimizde, hoşçakalı beğenmedi iyi günleeee demeyi tercih etti. Birey oldu birey;)

12. hafta - İlk dönem sonuna bir hafta kala...


Tam bulantılar bitti diye sevinirken, arada bir yokladılar. UE'nin hastalığı, iş yerindeki geçiş nedenleriyle ne olduğunu anlamadığım bir hafta geçti gitti. UE giderek iyileşiyor. Pıtırcık giderek büyüyor. Günler gene hızla hızla geçiyor.

Banyo sırasında verdiğim konserlerden iddiam, hamilelerin sesi daha bir güzelleşir;)


Kilo Artışı: 1.8
Haftanın Sıkıntısı: UE'nin atlatamadığı hastalığı
Haftanın Heyecanı: Tatile çıkacak olmak
Pıtırcık: Kocaman:)

Pıtırcık Daha Küçükken - Önceki Hafta

Pıtırcık Daha Büyükken - Sonraki Hafta